4 Ocak 2014 Cumartesi

11.Bölüm / Star Crash part 1.

Onew ve Sara'yı gören Minho onların yanına gitti. Sara ona 'bir şey mi var?' anlamında bakıyordu. Eger bu soruyu sormus olsaydi Minho'nun elbettu ki verecek bir cevabi yoktu. Sadece, Onew ve Sara'nib yalniz kalmasindan rahatsiz olmus, ve orda olmak istemisti.

"Hazır mısın diye soracaktım."

"Çok çalıştık ve bu ilk sahneye çıkışım değil. Hong Kong'da biraz heycanımı attım ama bu Musicbank. Elimde değil heyecan yapıyorum."

"Bu bizim kaçıncı çıkışımız ama ben de hala heyecan yapıyorum. O yüzden kafana takma eğlenmene bak." dedi Onew. Bu sözleri az da olsa rahatlatmıştı Sara'yı. Sara Onew’in neden lider olduğunu gitgide daha iyi anlıyordu. Minho arkasında sakladığı limonatayı çıkarıp, Sara'ya uzattı.

" Konserden önce gergin olunca hep içerim. Belki sanada iyi gelir?"

"Haa! Sonrada çişim gelsin dimi!! "

"Kabahat bende senin iyiliğini istiyorum."

"Minho, şaka yapıyorum. Sağ ol" Sara ona gülümsemişti. Minho'da istemsizce gülümsedi. Onew daha fazla bu ortama dayanamayarak, "hadi içeri geçelim. Konserin başlamasına son 5 dk." diye atıldı.

"Tamam hyung" diyerek Minho ilerledi. Arkasında Sara ve Onew takip etti.

"Gençler, konser sonrası bolca dinlenin. Haftaya dünya turlarınız başlıyor.. Ve Fighting!!! Sara sende dün ki kadar harika olacaksın. Eminim buna! Fighting!"

"Teşekküler Oppa. Elimden gelenin en iyisini yapıcam."

“Güzel. Hadi çabuk olun sizin sıranız.”

SHINee ve Sara sahnedeyken, hiçbir sorun çıkmadı. Sara gerçekten, ama gerçekten büyüleyici bir şekilde dans ediyordu. Nihayet performans bitip kulise döndüklerinde, Sara kendini harika hissediyordu. Jonghyun ve Onew'nun makyajı akmıştı. Ah şu sulu gözler! Sara'da koltukta uzanmıştı, ayak ucunda Taemin oturuyordu.

"Taemin sence nasıldı performansım?"

"Tabiki süperdi. Çünkü sen SHINee'nin dansçısısın."

Taemin gülmüştü. Sara'nın Taemin'den böyle şeyler duyması daha fazla mutlu olmasına neden olmuştu. Çünkü SHINee'nin dans makinesi Taemin'di.

"Böyle bir şeyi senden duymak harika! Aslında ... “

Grup üyeleri yorgunluklarını üzerlerinden atarlarken kulise SM'nin alt şirketi olan DK ent.'tan Jun Woo ve Tae Jun içeri girdi.

Rae Na yine bir haftadır çok tanıdık olan ağrı saplanınca gözlerini yumup sıktı, ve kimseye belli etmemeye çalışarak grubun en arkasından yürümeye devam etti.

SHINee’nin kulisine girdiklerinde Min Hye heyecandan bayılmak üzereydi. Demek music bank in kamera arkası böyle bir yerdi! Sabah kalktığında telefonunun ekranında veya internette gördüğü insanları az önce canlı canlı görmüş, onlarla selamlaşmıştı! Mesela, 10 dakika önce MBLAQ’ın kulisindeyken Lee Joon tarafından çok güzel bir şekilde kucaklanmış, ondan da önce SNSD’in kulisinde üyelerle fotoğraf çekilmiş, oradan önce Super Junior M’den Henry ve f(X)’in Amber’ıyla tanışmıştı. Üzerine bir de SHINee’in kulisine girmek rüya gibi bir şeydi.

Sara’ysa ilk Music Bank’ini başarıyla atlatmış olmanın verdiği heyecanla yerinde duramıyordu. Kesinlikle harika bir gündü! Kuliste oturmuş heyecanlı heyecanlı Taemin’e performans sırasında arada takılır gibi olduğunu anlatırken, kapı açıldı ve Kang Tae Jun, arkasında arkadaşlarıyla içeri girdi. Kafasını kaldırıp orada tanıdık bir yüzle karşılaşınca ayağa fırladı.

“Park Rae Na?!!”

Rae Na da sesin geldiği yöne doğru kafasını çevirince gözleri şaşkınlıktan kocaman oldu.

“Sa Rang??!”

“Ya! Kaç defa söyleyeceğim, Sara Sara, Sa Rang değil! Hayır madem Korece adımı kullanacaksın Koreli gibi konuş ve bana unni de.”

"Ne unnisi bee!”

Rae Na çabucak gidip eski arkadaşına sarıldı. Onew ve Minho, Sara’ya bu kadar yakın olan kızın kim olduğunu anlamak için oraya bakarken, Jun Woo ‘Her yerden bir tanıdığı çıkmak zorunda mı bu kızın?’ diye düşünüyorddu. Bu arada Tae Jun ve Jun Woo, sunbaeleri sayılan SHINee üyelerini tek tek selamladı.

“Hyung uzun zaman oldu görüşmeyeli.”

Onew bir anda olduğundan daha ciddi bir şekilde davranmaya başlamıştı.

“Nasılsınız çocuklar?” bir cevap bekleyemeden kaşlarını kaldırıp arkadakileri gösterdi. “Arkadaşlarınız mı, yoksa şirketin yeni stajyerleri mi?” Tae Jun cevap verdi:

"A, şey, sınıf arkadaşlarımız. Jun Woo’yla aynı sınıfta olduğumu biliyordunuz değil mi?” Onew onaylar biçimde kafasını sallarken yine dönüp Sara’ya bakmadan edemedi.

Sara:

“Burada karşılaştığımıza inanamıyorum, ne işin var Kore’de?!” Rae Na heyecanla karşılık verdi:

“Aynı soruyu ben de sana soracaktım! En son görüştüğümüzde hiç de Amerika’dan ayrılmaya niyetli görünmüyordun.”

"Hayır, Amerika’dan ayrılmaya hiç istekli olmayan sendin, benim için dans edebileceğim her yer evimdir!”

Jun Woo kendini araya girmek zorundaymış gibi hissetti. “Siz.. Tanışıyor musunuz?”

Sara aniden bir şey hatırlamış gibi geri çekildi.

“Ah doğru! Sizinle de ilk defa karşılaşıyorum, kendimi tanıtamadım. Ben Kim Sa Rang. Ama siz Sara derseniz daha iyi olur. SHINee’in 3 aylık dansçısıyım.”

Minho, Sara’nın üstüne basa basa 3 ay demesinden rahatsız olmuştu. Ne yani süre dolar dolmaz onları bırakıp gidecek miydi?

“Şey, nereden tanışıyorsunuz?” diye sordu Kang Jun. Ama Sara sorudan çok Kang Jun’un yüzüne odaklanmıştı.

“Vay canına, aynı Onew oppaya benziyorsun!!” bunu söylerken Onew’e bakmış, ve onun yanındaki Tae Jun’u da görmüştü. “Bir saniye, sen de aynı Minho’sun!!”

Minho, Sara’nın yine Onew’e oppa derken kendisine gayri resmi hitap ettiğini fark etmişti. Bu kız neden kendini hiç kaale almıyordu ya? O boş boş bakarken, Min Hye yine açıklama yapmaya başlamıştı.

"Evet, zaten kpop camiasında birbirine en çok benzetilen idollerin başında geliyor Tae Jun ve SHINee’in Minho’su.”

Tae Jun gözleri parlayarak Min Hye’ın dibine girdi ve yüzünü yüzüne yaklaştırdı. “Yani beni takip ediyorsun! Biliyordum biliyordum beni hala gayet de takıyorsun işte!”

Min Hye suratını ekşitirken Kang Jun yine araya girip Tae Jun’u biraz geriye doğru ittirdi. Bu çocuk hep Min Hye’ın dibinde dolaşmak zorunda mıydı? Onew:

“Yalnız, şey, nasıl tanıştığınızı hala anlatmadınız.”

Ona Rae Na cevap verdi. “Amerika’dayken aynı lisedeydik. Sara benim üst dönemimdi. Ji Yung oppa nerelerde, sizin hiç ayrılamayacağınızı düşünüyordum, peşinden Kore’ye gelmedi mi?” diye bir soru yöneltti Sara’ya.

Sara belli belirsiz kızarırken Minho 'Aaa gelmez olur mu, geldi tabi.' diye mırıldandı. Kimse onu duymamıştı, Sara’ysa Rae Na’nın sorduğu soruyu duymazdan geldi.

“Ooh, Ji Yung’a oppa bana Sa Rang. Sen Amerika’dayken daha saygılı bir kızdın!”

Bu defa Jun Woo ‘saygı tabi, acayip saygılıdır bizim Rae Na’mız’ diye soylenmisti.

“Ne, sana unni dediğimde yaşlı hissettiğini sen söylemiştin.” bunu söylerken sesi titremişti ve çaktırmadan duvara yaslandı. Bu ağrının artık geçmesi gerekmiyor muydu ya?

Minho bu defa gayet normal bir ses tonuyla araya girdi. “Ben yaşlı hissettiğimi falan söylememiştim ama Sara’dan hala bir defa bile oppa lafını duyamadım.”

Jonghyun kocaman bir kahkaha patlattı. “Tam da aynı şeyi söylemek üzereydim! Sara bu grupta Onew hyungdan başka kimseye oppa demiyor ki.”

Sara: "Sonuçta Onew oppa lider.. Yani ne bileyim.. Ona oppa dememek çok garip geliyor ama aynı şey size oppa demem için de geçerli..”

Taemin ve Key kızarıp bozaran Sara’ya gülerken, bu defa Min Sup araya girmek zorunda kaldı. “Başka kulislere gidecek miyiz gitmeyecek miyiz? Ha eğer gitmeyeceksek şuraya çöküp kalacağım ve beni bir süre daha kaldıramayacaksınız. Çünkü diğer türlü bileğimi kurtaramayabiliriz.”

Jonghyun oturduğu sandalyeden fırlayıp sandalyeyi Min Sup’a uzattı ve topallayan kızın koluna girerek oturmasına yardımcı oldu, sonra eğilip hala sargılı olan bileğini avuçlarının arasına aldı.

“Bileğini incittin mi yoksa kırık mı?”

Min Sup “Geçen hafta incitmiştim” diye cevap verince Jonghyun "Üzerinden bir hafta geçmesine rağmen hala bu kadar ağrıyorsa tekrar bir doktora görünmelisin bence. Bir keresinde, hala stajyerken dans dersinde ben de bileğimi incitmiştim, ama aslında kırıkmış ve doktorlar yanlış teşhis koymuş. Bu yüzden neredeyse SHINee’ye dahil olmamdan vazgeçilip çıkışım ertelenecekti.”

Min Sup’un gözleri irileşirken Mae Jin eğilip çaktırmadan Jonghyun’u ittirdi ve Min Sup’un bileğine nazikçe masaj yaparken "Bileği kırık falan değil, onu boşuna korkutma. Sadece çok narin bir vücudu olduğu için doktor uzun süre ağrı yapabileceğini söylemişti.” Dedi.

Jonghyun bozulmuş gibiydi. Min Sup’a dönüp "Erkek arkadaşın mı?” diye sordu. Min Sup hayır anlamında başını sallarken Mae Jin’in dudakları aşağı doğru büküldü.
Keşke şimdiye Min Sup’a çıkma teklif edecek cesareti kendinde bulabilseydi. Jonghyun’a pis pis bakarken tişörtünün altından bile belli olan kaslarını görünce ‘benim de bu kadar kasım var, ben daha yakışıklıyım canım!’ diye düşünmekten de kendini alamadı.

Jonghyun’sa tamamen, sevgilisi olmadığını öğrendiği Min Sup’a odaklanmıştı. "Sende hiç star ışığı gördüğünü söyleyen insanlarla karşılaştın mı? Uzaktan gerçekten bir idole çok benziyorsun, bir saniye kim olduğunu çıkaracağım….”

O bir süre durakladıktan sonra Key araya girdi: "Yoona!”

"Evet evet! Aynı Yoona sunbaenime benziyorsun!”

Min Sup elinde olmadan başını önüne eğdi. Utanmış mıydı yoksa? Evet, evet fazlasıyla utanmıştı.

"Aaaa! Siz ikiz misiniz?" Onew kafası karışmış bir şekilde bir parmağı Min Sup'a diğerini de Min Hye'a çevirdi. Bileği hala inanılmaz biçimde ağrıyan ama bileğin nasıl sorusu yerine ikiz misiniz sorusunu alan Min Sup elinde olmadan tersledi:

"Hee evet ikiziz. Neden? Sende Pikachu’nun ikiziymiş gibi görünüyorsun ama ben sana durup dururken Pikachu musun bu biçim saç ne diye sormuyorum. “

Min Sup'un cevabı karşısında Onew şaşkın şaşkın bakarken Min Hye sinirle gidip kardeşinin omzunu cimcikledi. Öldürücü bakışlarıyla Min Sup’u yiyip bitirdikten sonra Onew’e döndü.

"Şey, onun adına özür dilerim oppa, patavatsızın tekidir. Evet ikiziz biz.”

Bu arada Jonghyun arkada gülmekten kırılıyordu. Kız resmen koskoca Onew'ya Pikachu demişti ya! Evet bu kızın numarasını kesinlikle almalıydı.
Sara tam Rae Na’ya buraya nasıl geldiğini anlatıyordu ki, kapı birden tekrar açıldı ve Bo Kyung içeri daldı. Aslında tek amacı mubank sonrası nasıl diye Sara’ya bakmaktı ama içerideki kalabalığı görünce bir an duraksadı. Tam gerisin geri kapıyı kapayacaktı ki Jun Woo’un sesini duydu.

“Oh, Bo Kyung noona? Sen misin??”

Bo Kyung tekrar içeri kafasını soktu. Kang Jun Woo? Jun Woo’un hemen ardından Mae Jin de Bo Kyung’u görmüştü. “Noona!"

"Mae jin! Siz burda napıyosunuz?"

"Arkadaşlarımızı SHINee sunbaelerimizle tanıştırıyoduk."diye cevap verdi Jun Woo.

Bo kyung mınzırca gülümseyerek, Mae jin'e yaklaştı "Min Sup'ta burda mı? Hee??"

"Ben mi?" Min sup adının geçmesiyle şaşırarak sordu.

"Ş-Şey, hayır hayır! Noona sen gitmeyecek misin?"

"Aa! Demek Min Sup sensin. Mae jin senden bah--"

"Noonaaa!!!!" Mae jin oturduğu yerden kalkarak Bo kyung'u ittirerek kapıdan dışarı çıkardı. Min Hye ise bu durumu dizilerden alışık olduğundan gülme krizine girmişti. Min sup utancından iyice domatese dönmüştü.

"Mae jin, Bo Kyung'un kardeşi mi?"

"Evet ama siz nerden tanışıyorsunuz?"

"Bo kyung benim oda arkadaşım ve tabi Kore'deki tek arkadaşım."

Taemin kaşlarını kaldırıp Sara'ya baktı. "Hey, biz de arkadaş değil miyiz?" 

Minho'ya Taemin'in tersine kaşlarını çattı."Ne arkadaşı, hanım efendi bize daha oppa bile demiyor” Sara gözlerini devirdi “Kaç defa daha açıklayacağım ya…”

O arada Mae Jin tekrar içeri giriyordu. Kapıyı kendine çekti ama kapanmadı, bunun üzerine daha da sert çekti.Kapının iç taraftaki kolu elinde kalınca relkes olarak kapıyı ittirdi ama bir işe yaramadı, kapı açılmıyordu. Kıpkırmızı olmuş bir şekilde arkasını döndü. “Jun Woo.. Galiba bir sorunumuz var…”

Onew de Jun Woo’yla aynı anda o tarafa döndü. “Bize niye hep aynı kulisi veriyorlar ki! Al işte, yine kapının kolu çıktı.” Mae Jin’in yanına gidip kulpu elinden aldı. “Neyse artık.. Key telefonun yanında mı?”

“Evet, bir dakika menajer hyungu arıyordum tam. Hayır yani neden hep aynı kulis?”

Şarjı bitmek üzere olan telefonu kulağına götürürken gittikçe daha da sararan Rae Na’yı gördü.

Rae Na tam geçti derken bir anda yine göğsüne saplanan acıyla yere çöktü. Hayir, bu defa son bir haftadır oldugu gibi bir aci degildi, cok -cok daha keskindi. Elini kalbine koyup yumruk yapti, su an ne yasadigini cok iyi biliyordu, daha once 2 defa yasamisti bunu. Birinde daha 4 yasindaydi ve cok net hatirlamiyordu. İkincisindeyse 13 yasindaydi, yani bundan 3-4 yil kadar once. Çöktüğü yerde simsiki gözlerini kapayıp hemen geçmesini bekledi, gecip gidecek bir sey olmadigini bildigi halde.

Jun Woo bir anda yere çöken Rae Na'nin yanina kostu, Kang Jun ve Tae Jun da onu takip etti.

"Rae Na?!?!?"

"Ya!!"

"Noldu?!"

Jun Woo, Rae Na'yi omuzlarindan tutup kendine cevirdi. "Yaa korkutmasana beni ne oldu??"

Rae Na hala dislerini ve gozlerini sikiyordu. "K-kalp..."

Bu defa Kang Jun one atildi "Kriz mi?!! Simdi mi? Emin misin?!!"

Tae Jun araya girdi "Dogum yapmiyor kalp krizi geciriyor ortaligi bulandirmasana!"

Rae Na hala yuzunu sikiyordu. Onew endiseyle Rae Na'nin yanina egildi, "K-kalp krizinden emin misin?" Sara da yuzunu burusturdu ve koltugu isaret etti "K-koltuk-koltuga-"

Sara'nin renginin attigini goren Minho karsilik verdi "Evet evet koltuga, ne yapmasi gerekiyo, uzanmali mi??"

Rae Na yine karsilik veremedi. İnanilmaz bir agriydi, sanki sol tarafi tamamen felc geciriyor gibi, veya daha kotusu.. En sonunda uzerine egildigi ayaklarini da serbest birakip yere yigildi. Jun Woo korkuyla Rae Na'yi kollari arasina aldi ve koltuga uzanmasini sagladi. Bir yandan da bagiriyordu. "Yaa!! Kapiyi acmaya calissaniza! Hyung telefonunuz yok mu?! Kang Jun, Min Sup, sizin?! Yardim etsenize!"

Onew one atilip Jun Woo'yu geri cekti "Bir sakin olsana!"

Key telefonunu cikarmis menajerlerine ulasmaya calisiyordu. Bir kac calistan sonra acmayinca vazgecip Tae Jun ve Jun Woo'ya bakti "Menajerlerinizi arasaniza, cikarsinlar bizi su odadan."

Sara da telefonunu cikarmisti "A-ambulans, buranin s-sey kodu neydi amb-ambulans.."

Minhi titremeye baslayan Sara'yi cekip makyaj sandalyelerinden birine oturttu. Elinden telefonu alirken "Bir dakika, sakin ol sen, ben ararim."

Taemin de Sara'ya bakti "Daha once senin yanindayken de boyle bir sey olmus muydu?"

Sara basini salladi "Ben 15'tim, Rae Na 13, onlarin evindeyken bir anda fenalasmisti. Ahjussinin nasil telaslandigini dusundukce.. Ambulansi bekleyemeden yan komsunun arabasiyle gitmistiler hastaneye."

Jun Woo bir iki hafta once kahvaltida Rae Na'nin babasina soylediklerini animsamaya calisti. İlacinin bittiginden mi bahsediyordu? Yoksa kalbinin agridigini mi soylemisti? Hatirlayamiyordu ki! İki eliyle saclarini karistirdi "Emin degilim, ilaciyla ilgili biseyler vardi galiba..."

Kang Jun da basini iki yana salladi "İlaclarini almiyordu yani? Harika! Daha once hic kalp krizi geciren biriyle karsilasmamistim, ama simdi kuzenim yanımda kriz geciriyor!"

Minho kaslarini kaldirdi "Kuzenin mi? Niye bu kadar karmasik bir grupsunuz ki?"
Min Hye ve Min Sup odanin bir kosesine sinmis, olanlari izliyorlardi. Cok korkmuslardi, Mae Jin, Key, Taemin ve Jonghyun da onlarin yanindaydi. (hof kalabaligi yazmak da amma zor ismis ha kafam allak bullak oldu)

Minho ambulansi aramisti, ama hala elinde telefon menajerlerden herhangi birine ulasmaya calisiyordu. Onew'un zorlukla zaptettigi Jun Woo en sonunda elinden firlayip kosarak kapiya omzunu gecirdi. Tae Jun "Omzunu cikarmaya falan mi calisiyorsun?!!" diye bagirdi. Jun Woo onu umursamadan kapiya vurmaya devam etti, Onew yine gidip onu tuttu "YAH!! Delirdin mi! Kapi iceriye dogru aciliyo omuz atsan nolur kes sunu!!!" Ama bunlari soylerken Jun Woo'nun gozlerinin kızardığını da fark etmişti.

Tüm bunları düşünen ve anlamayan Onew sşdlfk
Tamam, simdi, Onew'un anladigi kadariyla Jun Woo ve Rae Na cikiyorlar, ya da onun gibi bir sey, ayrica Rae Na, Jun Woo'nun arkadasi olan Kang Jun'la kuzen. Kang Jun'sa Rae Na'ni arkadasi Min Hye'den hoslaniyor, ki ayni zamanda Tae Jun da ayni kizla eskiden arkadasmis. Bir de Jun Woo ve Kang Jun'un arkadasi Mae Jin var, Mae Jin de Min Hye'in ikizi Min Sup'dan hoslaniyor. Of bu ne ya.. ‘Anlamadım’ diye mırıldandı.


Jun Woo, en sonunda vazgeçip Rae Na’nın yanına eğildi. Elini avuçlarının içine alırken hala sımsıkı kapalı olan gözlerine baktı. “Rae Na, çok mu kötü?”

Rae Na’nınsa onu tersleyecek kadar bile hali yoktu. Dişini sıkıp derin derin nefesler almaya başladı. Sırf bir iki defa ilaçlarını aksattı diye miydi bu? Onu fazla yoracak hareketler de yapmamıştı ki.

Jun Woo’nun menajeri Han Kang Min kapıya bir iki defa omuz attıktan sonra kapı gürültüyle içeri doğru açıldı ve Kang Min koşarak içeri girdi. “K-kim demiştiniz, Jun Woo’nun-“

Hemen arkasından giren sağlık görevlileri nedeniyle sözü kesilmişti. Bir tanesi Jun Woo’yu çabucak geriye doğru ittirdi ve Rae Na’yı sedyeye taşıdı. Kang Min’se Jun Woo’yu sakinleştirmeye çalışıyordu..

**

“Nasıl olur da önce beni aramazsınız!”

Park Tae Kang sinirle Kang Jun’a bağırıyordu. Hastanedelerdi, Rae Na birkaç yaklaşık yarım saattir içerideydi ve doktor dışında kimseyi kabul etmiyorlardı. Minho, Sara, Onew, Kang Jun,  Jun Woo, ve Kang Min geri kalan herkesi eve yollamış, Rae Na’dan bir haber gelmesini bekliyorlardı.

Kang Jun morali bozuk bir şekilde başını önüne eğmiş, amcasından azar yiyordu. “Ben.. Böyle olacağını bilmiyordum.. Yani-“

Amcası sözünü kesti ve hemen arkasındaki bekleme koltuklarından birine yerleşerek başını ellerinin arasına aldı. “Hayır, özür dilerim, suçlu sen değilsin ki, ben.. İlaçlarını almak falan.. Tüm bu Kore’ye taşınma olayı arasında Rae Na’yı çok boşladım. Suçlu olan benim ve kendi yükümü hafifletmek için seni suçluyorum. Şu an bile burada olduğun için sana teşekkür etmeliydim.”

Kang Jun omuz silkti. “Hayır amca, benim de Rae Na’nın durumundan haberdar olup ona yardımcı olmam gerekiyordu. Kim bilir ne kadar zamandır ağrısı vardı ama kimseye belli bile etmedi, ben de sormadım bile.”

Kang Jun’un babasının gelmesiyle konuşmaları bölündü. Park Tae Jung elindeki kahveyi ağabeyine uzatıp yanına oturdu ve arkasına yaslandı. “Kalp krizi geçirdi ve kapısında ona ne olduğunu öğrenmek için SHINee bekliyor.. Ne yaşamış olursa olsun Rae Na şanslı bir kız.” Dedi gülümsemeye çalışarak.

Sara’ysa gülümseyemiyordu bile. Ne kadar olmuştu Rae Na’yla görüşmeyeli? Hemen Tae Kang’ın karşısındaki koltukta oturuyordu. Yanında Onew vardı, az sonra elinde 1 kutu soğuk çayla Minho belirdi, çayı Sara’ya uzatıyordu. “Burada beklemek istediğine emin misin? Seni yurda bırakabiliriz.”

“Delirdin mi, tabi ki burada bekleyeceğim, bir haber almadan gözümü uyku tutmaz ki!”

Onew Minho’ya baktı. “Ama eğer istersen sen gidebilirsin, Sara’yla ben ilgilenirim.”

‘Evet tabi, yine Sara’yla yalnız bırakayım seni, böyle bir durumda bile fırsatçı ya…’ diye düşündü Minho ama belli etmedi. “Yoo ben beklerim de, Sara bugün çok yoruldu, onun için söylemiştim..”

Doktorun hasta odasından çıkmasıyla Jun Woo başta olmak üzere herkes ayağa fırladı.

“Nasıl?”

“Hala ağrısı var mı?”

“Gerçekten kalp krizi miymiş?”

“Uyanık mı?”

Doktor şaşkın bir şekilde önündeki meraklı kalabalığa baktı. “Sakın odasına da bu kalabalıkla girmeye kalkmayın! Evet, durumu iyi, çok da ufak bir kriz değil geçirdiği, bir süre dinlenmesi gerekiyor. Babası hanginizsiniz?”mTae Kang öne çıkınca doktor devam etti. “Peki, sizinle biraz konuşmam gerekiyor, buyurun ofisime geçelim.”

Onlar gider gitmez Jun Woo ve Sara koşarak odaya girdiler.

Rae Na yorgun görünüyordu, kolunda serum iğnesi, yarı açık gözleri ve solgun teniyle tam bir hastaydı, ilk konuşan Jun Woo oldu.

“Ra-Rae Na? İyi misin?”

Belli belirsiz gülümsedi. “İşte, kalp krizi geçirmiş birine göre fena sayılmam…”

Sara ve Jun Woo gülümseyerek odadaki ikili koltukta yerlerini aldılar, herkes çok yorulmuştu..

**

2 gün sonra-sabah

Jonghyun, Sara'yi belinden bir kez daha kavrayip geriye dogru cekti, ziplamadan onceki dogru pozisyona gecmelerini sagladi. Ama Sara, tam ziplayacakken surekli yaptigi gibi takildi ve yine yeri boyladi.

"Ooooof!!! Yeter ama! Yapmiyorum ben!"

Jonghyun kahkaha atti. "Bu kadar beceriksizken nasil SM secmelerini kazanabildin sen?"

Sara somurtup Jonghyun'a korkutucu bir bakis atti. “Neyse ne, çabuk bitirelim şu provayı, daha hastaneye gideceğim, Rae Na’yla biraz vakit geçirmek istiyorum.” Bunun uzerine Jonghyun, "Peki peki, ama yoruldum, biraz ara verelim, icecek bir seyler ister misin?" diye sordu. Sara onaylar bicimde basini sallayinca prova odasindan cikti. O cikarken Minho da odaya giriyordu, Jonghyun'u basiyla selamladiktan sonra arkadaki yere oturmus soluklanan Sara'ya odaklandi.

Nihayet odada yalniz kaldiklarinda 'Tam zamani Choi Minho. Bunu yapabilirsin.diye gecirdi icinden.

Evet. Bunu yapabilirdi. Sara'ya ondan hoslandigini itiraf edebilirdi.

Sara'nin ayaga kalkacagini fark edince hemen yanina firlayip yardim etmek icin elini uzatti. Ama Sara hic gormemis gibi davranarak kendisi ayaga kalkti ve ters bir bakis atti. "Ne var?"

"Ne ne var?"

"Ne diye bana bir haftadir bu kadar iyi davraniyorsun?"

Minho elinde olmadan Sara'ya dogru egildi. "Ne, istedigim gibi davranamaz miyim?"

Sara, Minho bir anda uzerine dogru egilince bir adim geriledi. Minho bunu fark edince, Sara'ya dogru bir adim daha atti. Bir iki adimdan sonra, Sara kendini tutamadi ve "Niye uzerime dogru geliyorsun?" diye sordu.

Minho keyifle gulumsedi ve Sara'yi bastan asagi süzdü. "Sen niye geril geri gidiyorsun?"

Minho Sara'ya biraz daha yaklasti.

"Ne? Korkuyor musun yoksa?"

Sara basini hayir anlaminda sallarken hala geri geri gidiyordu. Minho cenesiyle Sara'nin hemen gerisini isaret etti.

"Ee, simdi ne tarafa kacacaksin?"

Sara bunu duyunca arkasina dondu ve duvarla karsilasinca tum vucudu kasildi. Cidden, simdi nereye kacacakti?

Minho Sara'yi duvarla kendi arasina alacakken, Sara yana kaymaya calisti, ama Minho tek kolunu o tarafa yaslayarak kacmasini engelledi. Tek kolu hala bostayken, onun uzerine dogru egildi. Sara gozleri kocaman olurken yan tarafa dogru vudunu egmeye basladi. Yillardir dans ediyordu, vucudunun bu kadar esnek olmasi sasilacak bir sey degildi. Ama Minho'un da ona uyacak bir sekilde yana dogru bukulmesi gayet sasilasiydi.

Minho biraz daha egilip, dudaklarini Sara'inkilere yaklastirdi. "Peki simdi?"

Sara hayretle gozlerini kirpistirdi.

"Ne peki simdi?"

"Simdi benden korkuyor musun?"

"B-b-ben... Ha-hayir."

Ama sesi o kadar fena titremisti ki su soylediklerine Sara'nin bile inanasi yoktu. Minho gozlerini Sara'ninkilere dikince, Sara da kafasini cevirmeye calisti.

Minho bosta kalan koluyla Sara'yi cenesinden tutup yuzunu kendisininkine cevirdi.

Cok yakinlardi. Gercekten cok.

Minho, Sara'nin deli gibi carpan kalbini kendi bedeninde hissedebiliyordu.

Harika bir histi.

Dudaklari zevkle yukari dogru kivrildi.

"Korkmadigina emin misin?"

Sara'nin gogsu hizla inip kalkmaya baslamisti. Minho'ya bu kadar yakin olmak onu.. Heyecanlandirmisti. Lanet olsun. Minho dudaklarina yaklasirken gozlerini simsiki kapadi.

Gozlerini kapadi ve kendini inanilmaz sikiyor.

'Benden hoslaniyor.diye dusundu Minho. 'Baska bir aciklamasi olamaz..' Tamam, Minho bu durumdan inanilmaz zevk aliyordu.

Ama bir anda, icinde farkli bir sey hissetti.

NE YAPİYORDU BOYLE??

SARA'Yİ OPECEK MİYDİ??!

Ve Minho nihayet bir seyin farkina vardi. Kendi kalbi de deli gibi carpiyordu. Hoslandigi kizla arasinda 3 santim bile yoktu..

Sara.. Evet.. Bunu simdi yapmazsa bir daha cesaretini toplayamazdi. Sara'nin simsiki yumulmus gozlerine bakti, ve o da gozlerini kapayip, dudaklarini Sara'ninkilerin uzerine bastirdi.

Sara'ysa kendine inanamiyordu. Normalde onu bu sekilde sıkıştırmış birini ilk once ittirip, sonra da tokadi basmasi gerekmez miydi? Ama su anda, donup kalmisti. Minho'nun kendininkine degen dudaklarini hissedince irkilerek gozlerini acti ve karsisindaki kapali gozlerle karsilasinca kendikileri iyice buyudu.

Minho'nun opucugu derinlesirken kendisi hic.. Tepki vermedi... Veremedi..

Ama kapinin acildigini duyunca savunmasiz kalmis olan Minho'yu itip aradan kacmayi basardi. Spor cantasini kaptigi gibi kimin geldigine bile bakmadan kafasini one egip kosar adim prova odasindan cikti.

İlk is yangin merdivenine gidip, koridorun kapisini hizla kapadi. Sirtini duvara yaslayarak kayarak oturdu ve bir sure agzi acik bos bos.karsisina bakti.

Aklina Music Bank gunu geldi. Minho'nun onu kucaklayip havaya kaldirmasi.. Ve fanlarin arasinda sarilip minibuse kadar goturmesi... Ve... Az onceki.. Minho'nun.. Dudaklari....

Eli istemsizce dudaklarina gitti.

Sinirli olmaliydi degil mi?

Veya korkmus?

Ama Sara... Mutluydu. Kendi kendini tokatladi.

"AZ ONCE NE YASADİM BEN?!"

Bu sirada, prova odasina giren Jonghyun'du, ve az once ne gordugunden emin degildi. Cidden. Sara Minho'nun onunde miydi? Veya arkasinda? Yeni bir koreografi mi deniyorlardi? E Sara niye firlayivermisti birden? "Minho, Sara'ya ne oldu?"

Minho'ysa az once yaptigi sey yuzunden saskinliga ugramisti. Cidden Sara'yi opebilmis miydi? Bir saniye, ondan hoslandigini opmeden once mi soylemeliydi ki acaba?? 'kendini toparla Choi Minho.' Kafasini kaldirip Jonghyun'a bakti ve omuz silkti. "Bilmem." Daha sonra da ellerini cebine sokup tamamen umursamaz gorunmeye calisarak odadan cikti.

Tamam, simdi, Sara nereye kaybolmustu?

Onu aramadan once bir yuzunu yikasa iyi olacakti.

***

“Bugünü de burada geçirmek zorunda değilsin, stajyersin sen, gidip dans provası falan yapsana.”

“Provadan geliyorum zaten, hadi hadi mızmızlanma artık.”

Rae Na gözlerini devirip önündeki yemekten bir-iki kaşık yemeye çalışırken Sara’nın telefonu çaldı. ‘Arayan kişi Minho olamaz, değil mi?’ diye düşündü Sara. Eğer oysa kesinlikle, ama kesinlikle açmayacaktı. Ekrana bakıp ‘Lider~’ yazısını görünce hiç tereddüt etmeden telefonu kulağına götürdü.

“Onew oppa??”

“Ah, evet benim, Jonghyun hastaneye gideceğini söyledi, orada mısın şu an?”

“Hıhı, bir şey mi lazım, unuttuğum bir programımız mı vardı yoksa bugün?”

“Yok canım ne alakası var, ben de de hastaneye gidelim diyecektim zaten, Raena’yı bir ziyaret etmek istiyordum.”

“O zaman şimdi gel, bekliyorum.”

“Peki, görüşürüz.”

Sara da görüşürüz diyerek telefonu kapayıp çantasına attı, kafasını kaldırdığında Rae Na’nin muzip bakışlarıyla karşılaşmıştı. “Ne??”

“Bu SHINee olayı.. Hani şu Onew ve Minho oppa falan.. Ne ayak?”

“Sanane be bücür, cık cık şuna bak bir de gelmiş unnisinin aşk hayatını irdeliyor.”

Rae Na kaşlarını kaldırarak ona baktı. “Ben aşk hayatından falan bahsetmemiştim, o da nereden çıktı?”

Sara kızarmıştı. “Aşk hayatı mı dedim ben.. Şey.. Biraz hava mı alsak, bugün hiç dışarı çıkmadan değil mi??”

Sara Raena’nın cevap vermesine zaman bırakmadan aceleyle serumunu eline alarak Raena’yı çekiştirerek kaldırdı ve koluna girdi. Ne aşk hayatı ya?

**

“Otopark çok boş duruyor, oraya doğru ilerleyelim ve anlat!” Raena tam bir çocuk gibiydi. Ne vardı ki yani anlatacak? Sara gözlerini devirdi. “Aman, iyi, tamam.”

Bu sırada otoparka giren iki arabayı fark etmemişti. Biri Onew’in içinde olduğu taksiydi, diğeriyse simsiyah, camlarından içerinin görünmediği bir minibüstü.

“Tamam bak şimdi, buraya geldiğimden beri Onew oppa bana çok iyi davranıyor, Minho’ysa tam bir hödük. Nasıl desem, sanki kötü bir çocuk değil gibi, son zamanlarda davranışları da değişti. Sanki benden.. Benden hoşlanıyormuş gibi-“ sözü ağzını kapayan bir elle kesildi. Raena tam çığlık atacakken onun da ağzı kapandı ve ikisi birden minibüsün içine çekildiler. Birkaç metre geride taksiden inmekte olan Onew ne olduğunu anlamamıştı ve şaşkınlıkla o tarafa baktı. Sara ve Raena mıydı onlar??

**

İkizimin hikayesi Dazzling Girl ile ortak yazdığımızı bu bölümü umarım beğenmişsinizdir, en kısa zamanda gelecek partları da yükleyeceğiz umarım, yorumlarınızı eksik etmeyin ^^



2 yorum:

  1. iki hikayenin aynı bölümde olması çok hoş olmuş. İlk başlarda aklım karışsa da okurken çok eğlendim. Yalnız en güzel yerinde bitirdiniz :( bir de Sara kim seçerse çok üzülücem :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarken biz bile karıştırdık ki şsldkfşlksdşflk heycanı o işin heycanı xs

      Sil