27 Ekim 2013 Pazar

9.Bölüm

Yarim saat sonra, evdeki herkes yemek masasinin etrafinda toplanmis, gecikmis kahvaltilarini yapiyorlardi. Elbette masada en cok konusan kisi Min Hye'di. Kang Jun, Tae Jun'un hayran hayran bakislarini gorunce dayanamayip masanin altindan Tae Jun'un ayagina basti. Tae Jun aciyla inlerken Kang Jun omuz silkip sandalyesine iyice yerlesti. Min Hye sustuktan sonra, bu defa Min Sup konusmaya basladi.

"Heirs'i izlediniz miiiiiiii cok guzeldiiiiiiii aaaaaa Lee Min Hooooo!!!!!"

Bu defa omuz silken Mae Jin'di.

"Lee Min Ho da yakisikli mi canim.. Ben ondan daha yakisikliyim bir kere."

Min Sup kaslarini catip ters ters bakti

"Kes. Sesini. KENDİNİ LEE MİN HO'YLA KARSİLASTİRAMAZSİN CUNKU O LEE MİN HO!"

Jun Se kendini tutamayip bu sacma duruma gulerken Mae Jin ciddi anlamda Min Sup'tan tirsmisti. Tamam, bir daha kendini Lee Min Ho'yla karsilastirmak yok. Min Sup heyecanli heyecanli dus alan Min Ho'yu anlatirken Hye Na gozlerini devirdi, Min Sup'u azicik taniyorsa biri lafini kesene kadar izlediklerini anlatabilirdi, ve Hye Na sabah sabah 100 küsür dizi hakkinda yapilan yorumlari dinleyecek durumda degildi.

"... bir de Tan'in arkadasi Jay var, tam gerizekali. Ya kizin elindekini uyusturucu sandi uyusturucu! yalniz kizin ablasinin sevgilisi de cooooook yakisi-"

"Aa sormayi unuttum, Rae Na, odani daha tam yerlestirmedigini soylemistin, beraber mi yerlestirsek hazir herkes buradayken?"

Min Sup, sozunu kesen Hye Na'ya da oldurucu bakislar attiktan sonra küskün bir tavirla kollarini birbirine baglayip geriye yaslandi. Anlattirmazsa anlattirmasinlar, o da gider bloguna yazardi hih!

Rae Na odasindaki karisikligi dusundu..

"Aslinda.. Sey evet biraz yardim cok iyi olurdu."

"İyi, kahvaltidan sonra burayi toplayip yukari cikariz."

"Once Jun Woo'nun odasini yerlestirin bence." diyerek araya girdi Jun Se. Jun Woo "sanane be" diyerek onu terslese de devam etti: "Jun Woo bu eve Rae Na'dan daha yabanci gibi, esyalarinin bir tanesi bile kutularindan cikmamis, hala kosede bekliyorlar."

Rae Na da aynı Jun Woo gibi rahatsız olduğunu belli eden bir ses tonuyla: "Çok istiyorsa kendisi yerleştirsin." dedi. Jun Woo hala sinirli olduğunu anlayabiliyordu tabi ki. Min Hye ortadaki gerginliği fark etmemişti bile, ama çözümü o buldu. 

"Siz Jun Woo'nun odasını düzenleyin, Hye Na, Min Sup ve ben de Rae Na'ya yardım ederiz." 

Tae Jun yine dudak büktü.

"Min Hye'la oda yerleştiremeyecek miyim yani? Ben de kızlarla yerleştirsem olmaz mı?"

Kang Jun sinirle ona döndü.

"Bir defa senin nereden çıktığını bile anlamadım, bir anda bitiverdin biz kapının açılmasını beklerken! Şimdi bir de durup dururken bizi engelleme. İstiyorsan gidebilirsin de?"

"Ne gitmesi canım.. Sizinle yerleştiririm..."

Tam bunu söylemiş sandalyesinde geriye doğru yaslanırken, dışarıdan gelen bir flash patlamasıyla yerinden sıçradı. Kim fotoğraf çekiyor şimdi???!!!

Rae Na direk sesin geldiği, bahçe tarafındaki cama baktı ve kalabalığı görünce kaşlarını çattı.

"Heh, bir fanlarınız eksikti onlar da tamam."

"Yok artık, bu evimi de mi bulmuşlar!" diye hayıflandı Jun Woo. Jun Se:

"Nasıl heyecanlılardır şimdi. 3 tane idolü bulmuşlar fotoğraf çekiyorlar." Hye Na onu tersledi.

"Aman ne güzel! Onlar heyecanlansın diye biz de arada harcanalım! Gidin imza verin bir şey yapın bir şekilde gitsinler." Tae Jun karşılık verdi.

"O kadar kolay gideceklerini sanmıyorum. Ellerinde pankart bile var. Çok aramış olmalılar burayı."

"Tamam bay Sherlock. Ama burayı sizin için aradılar, benim için değil. Bir yolunu bulup kameralarına yakalanmadan buradan çıkmalıyız."

Jun Se, Hye Na'nın neden bu kadar evham yaptığını anlayamamıştı.

"Kameralara karşı fobin falan mı var senin?"

"Evet, fobim var, tabi onlardan kurtulmamızı bu sağlayacaksa."

Jun Se anlamamıştı ama karşılık vermedi. Başka bir şey fark etmişti çünkü.

"Şu adam... Şey değil mi.."

Herkes Jun Se'nin gösterdiği tarafa baktı.

Jun Woo "kahretsin..." deyiverdi. Tae Jun'un bile uzun zamandır ilk defa ağzı açık kalmıştı. "Olamaz..."

Rae Na: "Ne oldu?" diye sordu.

"Neden o ki? Dünyada başka gazeteci mi kalmadı evimizi bulacak? Kim bilir neler yazacak, akşam haberlerinde 3 idol evde arkadaşlarıyla uyuşturucu çekerken yakalandı diye bir şey görürseniz sakın şaşırmayın....." dedi Tae Jun. Min Sup:

"Oha, yok artık, o kadar da değil." Min Hye'ysa adamı hemen tanıyanlardandı.

"Bu adam.. Kim Kyung Won değil mi?? Hani idol-killer dedikleri."

"İdol ney?"

"İdol-killer. Adamın kafasını taktığı hiç bir idol 2 aydan fazla dayanamadı ve piyasadan çekildi, veya en az 2 yıl bekleyip öyle comeback yaptı. Resmen saplantılı birisi. Kafasından bir skandal yaratıyor ve gidip kendince belgelerle falan kanıtlıyor. Mesela Kangin'in bar kavgasını hatırlarsın, işte orada onu kışkırtıp kavgayı çıkaran kişi Kİm Kyung Won'muş. Kavgayı başlatmış, sonra da çaktırmadan sıvışmış ve hiç adı bile geçmemiş. Hatta GD'in uyuşturucu skandalının altında da bu gazateci varmış. O sigarayı veren kişiymiş. Bazıları IU-Eunhyuk olayında da yine Kyung Won'un IU'nun telefonunu hackleyip o resmi paylşatığını düşünüyor. Mesela TT Ent.în çıkardığı bir kız grubu vardı hani, Artemis. Grubun ilk MV'si bir hafta içinde 3 milyon izleyiciyi geçmişken neden 3 ay geçmeden dağıldılar sanıyorsunuz? Kim bilir ne kadar para kazanmıştır tüm bunlardan."

Nefes almadan milyon tane şey anlatan Min Hye'a bakakaldı herkes. Tae Jun:

"Bunları sen nereden biliyorsun??"

"Bakın, anlamanız gereken bir şey var, şu an burada oturuyor olmasaydım büyük ihtimalle şu dışarıdaki fanlardan biri olurdum. Hatta şimdiye çoktan fotoğraflarınızı çekmiş, shoplamış, kendi fotoğraflarımla birleştirmiş ve üyeliğimin bulunduğu tüm sosyal medya hesaplarına yüklemiştim. Kısacası böyle şeyleri öğrenmek fangörller için çocuk oyuncağıdır. Fan cafeler ne günlere duruyor?" Rae Na:

"Peki fan cafelerden böyle durumlardan nasıl sıyrılacağımıza dair bir şeyler öğrendin mi?"

"Hayır, ama eğer dışarıdaki fanlardan birisi olsaydım şimdiye çoktan oppalarımın yanındaki kızlar hakkında gittiği okuldan kimlik numarasına kadar her şeyi öğrenmiş, onları yok etme planları yapıyor olurdum. Yani güvende olduğumuzu sanmıyorum."

"Sen fan değil sasengmişsin!" diye yakındı Jun Woo.

"Sasengsem kendime sasengim sanane, doğru düzgün fangörllük de yaptırmıyorlar, Allah Allah.." Min Sup:

"Şu an etrafı zombilerle çevrili bir evin içinde sıkışmış bir Walking Dead karakteri gibi hissediyorum. Sanki içeri girerlerse ben de onlardan biri olacak ve bundan kurtulamayacakmışım gibi."

"Ee ne yapıyoruz şimdi?" Rae Na'nın sorduğu gayet yerinde bir soruydu ama cevabı kimse bilmiyordu.

"Onlar sıkılıp gidene kadar üst katta, içeriyi gözetleyemeyecekleri bir odada bekleyelim. İlla ki giderler değil mi?" diye o an mantıklı gelen bir öneri sundu Jun Woo.

Ama hiç de mantıklı değildi. Yukarı çıktıkları zaman karşıdaki evin çatısına çıkmış dürbünle içeriyi gözetleyen iki kız ve merdiven dayamış Rae Na'nın odasındaki balkona tırmanmaya çalışan bir manyakla karşılaştılar.

"Gerçekten zombi gibiler.." demekten kendini alamadı Mae Jin. "Bu evden çıkmalıyız."

"Eğer gelip bizi çatıdan alacak, helikopteri olan biriyle tanışmıyorsanız bu mümkün görünmüyor." dedi Min Hye. Jun Woo en sonunda ellerini çırpıp odasından telefonunu aldı. Tabi ya!

"Bir helikopteri olduğunu sanmıyorum ama ne yapılması gerektiğini bildiğine emin olduğum birisi var!"

'Hyung? Alo? Evet evet Jun Woo ben. Bak şey oldu .........'

Jun Woo çatıya kadar çıkmış olan saesanglari ve nasıl mahsur kaldıklarını anlatınca, Han Kang Min yarım saat içinde dışarı çıkabilmek için hazırlanmalarını söylemişti. Onları gayet doğal yollarla, kapıdan alacaktı.

Yarım saat sonra Rae Na ve Jun Woo da pijamalarından kurtulmuş, Kang Min'in aramasını bekliyorlardı. Kang Min gelince hepsi birden fanların arasından sıyrılmak için tam bir yaşam mücadelesi vermeye başladılar. Jun Woo en önde, hemen arkasında Rae Na, Jun Se, Min Hye ve Kang Jun varken fanların arasından sıyrılıp Kang Min'in kapısında beklediği minibüse girdi. Arkada kalan Tae Jun, Min Sup ve Mae Jin'i beklemeye başladılar.

en öndeki Tae Jun, hızla giderken, arkadakilerin hızına yetişemediğini fark etti. Çekiştirebilmek için çocukluk arkadaşı Min Sup'un elini tutunca, fanlarda oldukça yüksek bir çığlık yükseldi. Fanların arasından 3 numara saçlı, şişman, çizgili bluzlu bir kızın onlara doğru kalabalığı yararak geldiğini fark etti. Siyah kemik gözlükleri görünce bunun her türlü fan meetinginden konserine kadar gelen o saseng olduğunu hatırlayabildi. Bir defasında imza alırken dans bile etmişti. Vazgeçmek için ne istiyordu ki bu kız? Min Sup'u kendine doğru çekerken bu defa da Min Sup'un çığlığını duydu.

"Bileğim!!!"

Min Sup yere düşerken Tae Jun arkasına döndü ama Mae Jin "Çabuk arabaya koş!" diye bağırdı. O çabucak minibüse gitmeye çalışırken Mae Jin de acıdan yüzünü buruşturmuş Min Sup'u kucaklayıp peşinden koştu.

Nihayet minibüse bindiklerinde Min Sup hala sızlanıyordu. Hye Na "Noldu?!!!" diye sorarken Mae Jin eğilmiş Min Sup'un bileğine bakmaya çalışıyordu. Tama ayak bileğini avuçlarının içine almıştı ki Min Sup tekrar çığlık attı.

"Dokunma! Sakın dokunma! Aaah!" Hye Na sinirle Tae Jun'a sordu: "O fanlar düşürdü dimi? Onlar dimii?!!" Sinirle minibüsün kapıyı açacakken kapının hemen yanında oturan Jun Se, Hye Na'yı kendine doğru çekti.

"Delirdin mi nereye gidiyorsun!"

"Düşüren kızı bulmaya!"

"O kadar fan arasından mı? Saçmalama, parçalarlar seni! Kang Min hyung ne bekliyosun hadi gidelim."

Hye Na, Jun Se'nin kendini sıkan kollarından kurtulmaya çalışırken araba hareket etti, ve Jun Se de onu bıraktı.

Bu arada, minibüsün en arkasındaki 3'lü koltukta Mae Jin oturmuş, Min Sup'u da yanına oturtup ayağını kucağına uzatmasını sağlamıştı. Min Sup'un bileği şişmeye başlamıştı.

"İncindi mı acaba?"

"Ne incinmesi ya bence orası koptu siz bana söylemiyosunuz nasıl canım yanıyo haberiniz var mı!!!"

"Saçmalama bileğin yerli yerinde duruyor. Dayan bir iki dakika."

***

Min Sup'un hastaneye götürülüp bileğinin sarılmasıyla (evet fena incinmişti ve doktor bunda düşerken ayağında koşu ayakkabılarının olmasının çok büyük bir rol oynadığını söylemişti) sonuçlanan saçma sapan bir günün ardından, herkes minibüse kurulmuş, yorgunluktan mayışıp kalmıştı. Kang Min onlara dönüp sordu:

"Şimdi nereye gidiyoruz?"

"Tabiki herkes evine gidecek! Bu saatten sonra daha ne yapalım??" dedi Kang Jun. Diğerleri onaylar biçimde kafalarını sallayınca, Kang Min herkesi tek tek evine bıraktı ve en son Jun Woo, Jun Se ve Rae Na'yla yalnız kaldı. Jun Se tüm sabahı çekimde geçirmiş, sonra da oldukça yorucu bir öğleden sonra yaşamıştı. Gerinip koltuğuna yaslanacakken Rae Na'nın sol taraftaki tekli koltukta uyuyakaldığını fark etti. Uzanıp ön koltuğun altındaki, normalde çekimlerle ilgili ekipmanların konulduğu minik dolaba elini soktu ve bulduğu ufak battaniyeyi açtı. Tam Rae Na'nın üzerini örtecekti ki Jun Woo çabucak elinden çekti.

"Ya! Sen niye örtüyorsun!" Alıp özenle Rae Na'nın üzerini örterken Jun Se arkasına yaslanıp gülmeye başladı.

"Aigoo yoksa benim küçük kardeşim Rae Na'dan mı hoşlanıyor??"

"YA! Ne hoşlanması!!! Yok öyle bir şey!!"

Han Kang Min önden karıştı.

"Evet hoşlanıyor."

"Hyung ne saçmalıyorsun!!! Yok hoşlanma falan yok yok yok!"

Jun Se dudaklarını büzdü.

"Eh, sen öyle diyorsan..."

Uzun bir gün geçirmişlerdi..

6 yorum:

  1. Ehh bee kardeşim sonundaaa!! Süper bi bölüm akdjjdksdh min sup :( iyisin dimi (sanki böle bişi olcağını bilmiyodu) junwoo herkes biliyo sevdiğini itiraf et kurtul :DD YENİ BÖLÜM İÇİN FİGHTİNG!!!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. öh ne fighting'i daha 10 dakka önce yayınladım ne yeni bölümü!! aşlsfşlk dur dur Jun Se'nin biraz junwooyla dalga geçmesini istiyorum lksjdfljk

      ama bu defa söz, yeni bölümü çok geciktirmek yok! :D

      Sil
  2. 10. bölüm nerde ne zaman yazacaksın :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 10.bölüm bahardan gelicek valla,tüm baskı ona lütfen :D

      Sil
    2. Her sabah işe geliyorum ilk işim buraya bakmak oluyor okumak için beni de düşünün kızlar :)

      Sil
    3. hahaha çok teşekkürler ^^ umarım en yakın zamanda gelicek yeni bölüm :D

      Sil