28 Eylül 2013 Cumartesi

8.Bölüm

Gün Jun Woo'nun tahmin bile edemeyecegi kadar hizla gecip gitmisti. Aksam eve donduklerinde, ayni Rae Na'nin da tahmin ettigi sekilde bir manzarayla karsilastilar, anma masasi hazirlanmis, cocuklarin gelmesi bekleniyor. Rae Na'nin agzindan gun boyu adam akilli bir cumle daha duyamadi. Zaten anma toreni de tahmin ettiginden daha kisa surmustu.

Ama Jun Woo'yu asil sasirtan, sonraki gundu. Cunku Rae Na, anlamsiz bir sekilde mutluydu, sanki hicbir sey olmamis gibiydi. "Belki de artik alismitir bu duruma.." diye dusundu Jun Woo.

O sabah, yani cumartesi gunu, Jun Woo her zamanki gibi yatagindan kalkmakta gucluk cekiyordu. Ama en azindan o gun herhangi bir programi yoktu, Kang Min'in azarlamalarini dinlemeden guzel bir uyku cekebilirdi -ya da o oyle saniyordu.

Rae Na sabah kalktiginda evde kimseyi bulamamisti, bunun yerine kahvalti masasinda bir not vardi:

"Kang Jun Se; programi var

Park Tae Kang ve Kang Tae Sang; rae na icin en guvenilir kalp cerrahını bulmak icin disaridalar

Moon Hee Sun; kalabalığın karnını doyurabilmek için alışverişte

kahvalti ortunun altinda, cok geciktirmeden yiyin, disari cikacak olursanin ayakkabiliktaki fazla anahtari yaniniza alip kapiyi guzelce kilitlemeyi unutmayin

-kalabalik evin annesi hee sun"

Rae Na notu gülerek okudu, evet gercekten kalabalik bir evde yasiyordu, acaba bu karmasaya ne zaman alisacagim diye dusunmekten kendini alamadi Rae Na, ama bir yandan da gercek bir aile ortaminda olmak onu mutlu ediyordu.

Rae Na ortuyu kaldirdiginda gordugu muhtesem kahvalti sofrasi karsisinda bir anlik donup kaldi, en son ne zaman bu kadar guzel bir kahvalti etmisti? Ah dogru. Bu eve tasindiklarindan beri neredeyse her gun..

Cok bekleyemeden Jun Woo'yu uyandirmak icin yukari cikti. Odasina girmeden once biraz duraksadi, kim bilir icerisi ne durumdaydi. "Aman neyse ne, cok karman cormansa uyandirmam, seslendim uyanmadin der cikarim isin icinden" diye dusunerek odaya daldi, ama icerisi dusundugunden daha derli topluydu. Duvarin dibine siralanmis karton kutulari gordu. Jun Woo henuz odasina yerlesmemis miydi?

Yavasca Jun Woo'nun yataginin basina gitti. Uyurken yastigi coktan yere firlatmis, sacma sapan bir pozisyona gecmisti.

Rae Na egilerek yavasca seslendi:

-Jun Woo!

Cevap gelmedi. Rae Na nin daha fazla yumusak yumusak seslenmek gibi bir niyeti yoktu. Yerdeki yastigi eline aldi, ve o anlik cok mantikli gelen bir sekilde Jun Woo'yu yastikla durtmeye, hatta vurmaya basladi.

-Jun Woo!! Kang Jun Woo!! Kalksana be!! JUN WOOOO!!!

Jun Woo gozlerini hafifce aralayip Rae Na'nin yuzunu gorunce, "Hala ruya goruyorum falan heralde" diye dusundu. Ama Rae Na yastikla git gide daha sert vurmaya baslamisti ki bu canini yakiyordu. Mirildanmaya basladi.

-Tamam tamam kalkicam... Az sonra.. Sen git ben geliyorum...

Rae Na gozlerini kisip supheyle Jun Woo'ya bakti. Az sonra falan gelmeyecegi ne kadar da belliydi.. Yastikla bir kac kez daha vurup sesini yukseltti:

-NE AZ SONRASİ BE KALKSANA!!!!

Jun Woo'nun mirildanmalari ve Rae Na'nin git gide sertlesen vuruslari bir kac tur daha gidip geldi ve en sonunda Jun Woo, az bucuk sinirlenerek Rae Na tekrar vurmak uzareyken once yastigi tuttu ve bir kenara atti, sonra Rae Na'yi bileklerinden yakalayip yataga cekti. Rae Na'nin gozleri saskinliktan iyice buyurken Jun Woo tam olarak Rae Na'nin uzerindeydi. Rae Na:

-MANYAK MİSİN YA! KALK YOKSA CİGLİK ATARİM!

-Beni uyandirmaya bir baskasi yerine sen geldigine gore ciglik atip da dikkatini cekebilecegin kimse yok evde, degil mi?

Rae Na cevap veremeyecek kadar korkmustu. Jun Woo biraz daha uzerine dogru egildi.

-Biraz daha gelirsem ne olur biliyor musun?

Rae Na yine cevap vermedi. Jun Woo'nun iki yana sabitlemis sikica tuttugu bileklerini kurtarmayi denedi, basarili olamadi. Jun Woo devam etti.

-Daha once hic birini bu sekilde sikistirmamistim biliyor musun? Garip bir durummus gercekten, sık sık tekrarlamaliyiz.

Rae Na'nin kizardigini gorebiliyordu.

-Artik birakir misin, komik degil.

Sesinin titremesine engel olamamisti. Jun Woo biraz daha egildi, dudaklari neredeyse birbirine degecek kadar yakindi.

-Komik dememistim zaten. Sence.. Seni su an öpsem ne olur?

-Ben kabul etmiyorken mi?

-Kabul etmiyor musun?

Rae Na cevap veremeden Jun Woo biraz daha eğildi. Gittikçe daha da korkutucu oluyordu.

Ta ki zil calana kadar. Jun Woo umursamamaya calisti ama bu defa da Kang Jun'un bahceden gelen sesini duydular.

-RAE NA-AH!!!!! JUN WOOO!! KANG JUN WOO!!! LAN ACSANİZA KAPİYİ!!

Rae Na, Jun Woo’yu tekrar ittirmeye çalışırken bu defa Jun Woo da Kang Jun’un sesini duyduğu için irkildiğinden, çok uğraştırmadan çekildi, Rae Na koşarak odasına gitti ve kapıyı çarparak kapadı. Bunu. Jun Woo’ya. Ödetecekti.

Jun Woo, Rae Na’nın kapısını tıklayacakken son anda vazgeçti, aşağı inip kapıyı açtı, ve sadece Kang Jun oldugunu sanarken karsilastigi manzarayla resmen soka ugradi.

Kapinin onunde ekmek kuyruguna dizilmis gibi Kang Jun, Mae Jin, Min Hye, Min Sup, Hye Na ve Tae Jun siralanmislardi. Jun Woo;

-Be... Ben... Bir saniye.. Sey, yani, sey.. Normalde eve pek misafir almam da...

Min Hye hic umursamadan Jun Woo'yu kenara iterek iceri girdi ve hayranlikla evi incelemeye basladi.

-Voaa demek idollerin evleri boyle oluyormus.. Kocaman!

Min Sup kahkaha atarak peşinden girdi.

-Ya, az önce bir idolü ittirdin, bunu yapacağın hiç aklıma gelmezdi, vay be!

-Bak şimdi, o artık dibimde olan bir idol, nasıl desem, bir çekiciliği kalmadı artık, (sesini alçaltarak devam etti) zaten bence artık onun bir sahibi var...

-Yok canım, saçmalama, dedi Min Sup. Min Hye aynı heyecanla cevap verdi:

-Bak, aşık birini gözünden tanıyabilirim! Ve emin ol kime aşık olduğunu da biliyorum, aralarını da öyle bir yapacağım kiii

Min Hye yüzünde korkutucu bir ifadeyle ellerini ovuştururken Jun Woo hala şaşkın şaşkın kapıdan onları izliyordu. Daha fazla kendini tutamadı:

-YA! NE AŞIĞI! N'OLUYORUZ BE!

Mae Jin kolunu Jun Woo'nun omzuna koydu.

-Sakin ol ya, sabah baban Kang Jun'u aramış, evde tekler sıkılırlar diye, biz de sizi neşelendirmeye geldik, arkadaşlarını değerini bil bence.

Elindeki içi cipslerle doldurulmuş torbayı sallayarak içeri geçti. Jun Woo'ysa " Yaa, nasıl mutlu oldum anlatamam" diye geçirdi içinden.

-Rae Na nerede? Yoksa daha uyanmadı mı? diye sordu Hye Na.

-Bilmem, odasındadır heralde, ben de yeni kalktım zaten, diyerek iyi bir salladı Jun Woo.

Eve hepsinin arkasından giren Tae Jun'sa sinsi sinsi Min Hye'a yaklaştı:

-Bir saniye, şimdi bana tavır almanın sebebi yakınında bir idol olmam mı? Bak istersen bir süre uzaklaşabilirim, gerçekten, hiç sorun değil...

Min Hye üfleyerek gözlerini devirirken Kang Jun, Tae Joon'u kafasından geriye doğru ittirip Min Hye'ı da önüne alarak salona geçti. Tae Jun bu defa taktik almak istercesine Min Sup'a yaklaşıyordu ki Mae Jin de Kang Jun'un yaptığını yaparak Min Sup'la beraber salona geçti, en sonunda girişte yalnız kalan Tae Jun'sa mecburen kollarını birleştirdi, oflaya puflaya salona geçti. Mae Jin, Min Sup'la beraber ellerindekileri alıp salonla bitişik mutfak büfesinin arkasına geçtiler ve tabak aramaya koyuldular. Jun Woo, onlara yardım etme veya üzerindeki pijamalarını değiştirme gereği bile duymadan koltuğa kuruldu, aklında Rae Na vardı. Ne yapıyordu acaba yukarıda. Hye Na az önce yukarıya Rae Na'nın yanına çıkmıştı.

Hye Na kapıyı tıklatarak içeri girdi, Rae Na makyaj aynasının önünde kollarını iki yana koymuş, ters ters aynaya bakıyordu. Hye Na'nın içeri girdiğini fark etmemişti bile. Hye Na gülümseyerek gidip yatağına oturdu.

-Günaydın! Bil bakalım aşağıda kimler var!

Rae Na cevap vermeden başını salladı.

-Ne, tepki vermeyecek misin? Rae Na? İyi misin sen? Neyin var bugün?

Rae Na engelleyemediği kadar cıvık bir sesle karşılık verdi.

-İyi, sen in, ben giyinip geliyorum birazdan.

-Ben.. Şey.. Bir saniye, iyi olduğuna emin misin sen, n'oldu sabah sabah?

-İyiyim iyi, in sen.

Hye Na kapıyı kapayarak çıktı ama Rae Na'nın iyi olmadığından da emindi. Merdivenleri koşarak indi ve salona girip Jun Woo'nun karşısına dikildi.

-Ne yaptın sen?

Odadaki herkes şaşkınlıkla Hye Na'ya, ardından da bir cevap vermesi için Jun Woo'ya döndüler. Jun Woo da birden bire gelen bu soru karşısında şaşırmıştı.

-Ne yapmışım?

-Ben de onu diyorum, sabah sabah Rae Na'ya ne yaptın?

-Hiçbir şey yapmadım!

-Doğruyu söyle. Biz yokken Rae Na'ya ne yaptın? Canını sıkacak bir şey mi dedin!

-Ya! Neden bir şey yaptığımı düşünüyorsun! Tersinden kalkmış olamaz mı?!

Hye Na bir adım daha yaklaşıp Jun Woo'nun üzerine doğru eğildi.

-Bana. Doğruyu. Söyle. Rae Na'ya. Ne. Yaptın.

Jun Woo'nun gözleri korkuyla irileşti. Tamam, biraz çarpıtarak da olsa doğruyu söyleyecekti.

-Ben.. Şey.. Yani.. Şey oldu..

Hye Na sabırsız bir şekilde tekrar bağırdı.

-LAFI GEVELEME!

-Tamam. Şey oldu, sabah beni uyandırmak için odama geldi. Sonra.. Sonra şey oldu... Ben kalkmayınca yastıkla vuracaktı, ben de yastığı tutunca dengesini kaybetti düşecekti, onu tutayım derken ben de kalktım, bu defa ikimiz birden dengemizi kaybettik ve şey işte.. Şey.. (Jun Woo saç diplerine kadar kızarmıştı) Onun..

Min Sup saklamayı beceremediği bir heyecanla büfenin üzerine çıkacakmış gibi zıpladı ve:

-Yoksa üzerine mi düştün! Oha dizilerde de hep öyle olur!

Mae Jin parmağını Min Sup'un dudaklarına götürüp susturur gibi oldu, ama Jun Woo'nun iyice kızardığını fark edince hepsi bir anda şaşkınlıkla yuhladılar. Jun Woo utana sıkıla devam etti.

-Sonra..

-Sonrası da mı var?!

Min Hye da aynı ikiz kardeşi gibi heyecanını saklayamadan, daha doğrusu saklamaya bile çalışmadan oturduğu koltuktan ayağa fırladı ve:

-Oha yoksa öptün mü!! Doğru söyle öptün dimi!! Aaaaaayyyyyyyyyyy çok tatlı bir de kızarıyorsun aaaaaaaaayyyyyyyyyyyyy

Jun Woo'nun gözleri kocaman açılırken Kang Jun çekiştirerek Min Hye'ı yanına geri oturttu ve kulağına fısıldadı "Sakin ol, sakin" Jun Woo'ysa sinir ve utanç karışımı bir duyguyla bağırdı:

-Ya ne öpmesi! Yok öpücük falan! O nereden çıktı!

Hye Na şüpheyle gözlerini kısarak Jun Woo'ya baktı.

-Niye öpücük deyince bu kadar stres yaptın? Üzerine düşmek dışında bir şey yapmadığına eminsin değil mi?

Kang Jun sonunda oturduğu yerden kalktı ve diğerlerinin şaşkın bakışları arasında Jun Woo'yu yakasından tuttuğu gibi peşinde sürükleyerek salondaki kapıdan bahçeye çıkardı. Min Hye'ın hayran hayran bakışlarını fark eden Tae Jun da ayaklanıp Mae Jin'in yakasına yapıştı. Mae Jin "manyak mısın be ne yapıyorsun" bakışları atarak ittirmeye çalışırken Tae Jun eli hala çocukcağızın yakasında Min Hye'a döndü:

-Böyle hareketlerden mi hoşlanıyorsun yani? Bak ben de yapabiliyorum!

Min Hye yine gözlerini devirirken Mae Jin de elinden kurtulduğu Tae Jun'un ensesine bir tane geçirdi,

-Sen neyin peşindesin ya manyak mıdır nedir dur bir dakika şurada.

Salondakiler- Tae Jun dışında- seslerini duyamasalarda sürgülü cam kapıdan görünen Kang Jun'a ve Jun Woo'ya odaklanmışlardı bu defa.

Dışarıdaysa, Kang Jun, Jun Woo'yu bahçenin çitlerine doğru ittirmiş, bir eliyle hala yakasını tutmuşken sinirle bir şeyler anlatıyordu.

-Neden hala Rae Na’yla uğraşıyorsun?!

-Kimseyle uğraştığım yok! Bilerek olmadı.

-Jun Woo.. Doğruyu. Söyle.

-Ben, şey, yani.. Öpmek..

Kang Jun biraz daha üzerine doğru yürüyünce Jun Woo sustu. Kang Jun:

-Sen onunla uğraşmasanda Rae Na yeterince zorlanıyor zaten, kuzenimle uğraşma.

-Uğraşmıyo-

-Hala konuşuyor musun?! Çabuk gidip ondan özür dile!

Jun Woo başını önüne eğdi, tamam evet biliyordu hatalıydı, mahcuptu, ve Kang Jun haklıydı. Rae Na’dan özür dilemeliydi.

Kang Jun hışımla arkasını döndü ve eve girdi, Min Hye'la göz göze geldi ve hayran hayran bakan yüz ifadesini fark edince anlamadığı bir şekilde, utandı.. Yani.. Bildiğin utanmıştı.. Yok, yani, Min Hye o kadar güzel bakıyordu ki.. Hayır! Kendine gel Park Kang Jun! Tae Jun'un tekrar Min Hye'ın dibinde oturmuş yiyecek gibi Min Hye'a baktığını görünce sinirlenerek yanlarına gitti, Min Hye'a bakarak:

-Gel mutfağa geçip içecekleri koyalım dedi imalı imalı. Min Hye ayağa kalkarken Tae Jun da ayaklanır gibi oldu ama Kang Jun'un kafasından ittirmesi üzerine tekrar koltuğa doğru düştü. "Hayır yani Kang Jun' a ne oluyor ki?!" diye düşünmeden edemedi Tae Jun.

Min Hye'yse hala kırgın olduğu Tae Jun'dan bir anlığına da olsa kurtulmuş olmanın verdiği rahatlıkla Kang Jun'u tkaip etti ve büfeyi geçip bardakların bulunduğu dolaba yönelen Kang Jun'u takip etti. Mae Jin ve Min Sup çoktan ellerinde cips kaseleriyle salona geçmişlerdi bile. Min Hye:

-Vay canına, Jun Woo'nun evindeki bardakların yerini bile biliyorsun.

-E tabiki, yakın arkadaşım sonuçta. Liseye başlamadan önce buraya sık sık gelir giderdim. O zamanlar babamın ve Jun Woo'nun babasının kuzen olduğunu bilmiyordum tabi, zaten Jun Woo'nun babası da genelde evde olmazdı.

Min Hye kaşlarını çatarak:

-Neden böyle bir açıklama yaptın ki şimdi?

Kang Jun utanmıştı. Cidden, neden böyle gereksiz bir bilgi vermişti ki şimdi? Bir saniye, Kang Jun bir kızın yanında kızarıyor muydu? Hayır! İmkanı yok! Bardakları çıkarıp hızla tezgahın üzerine dizdi. Min Hye:

-Bunları içeri tek tek götüremeyiz heralde, şuradaki tepsiyi alıp ona dizsek daha iyi olmaz mı?

Parmağıyla bulaşık sepetinin hemen gerisinde duvara yaslanmış yuvarlak tepsiyi gösteriyordu. Kang Jun'un cevabını beklemeden önüne geçti ve tepsiyi aldı, bardakları üzerine dizdi. Tepsiyi kaldırmış içeri doğru hareketlenirken (uçak sanki sdşlfksdşl) Kang Jun telaşla önüne geçti ve tepsiyi elinden çekti.

-Şey, ben taşırım, sen geç içeri istersen.

-E beni niye çağırdın o zaman?

-Ne bileyim, Tae Jun'un yanında bunalmış görünüyordun da-

Kang Jun birden ne dediğini fark edip sustu. Min Hye'ın gözlerinde bir şeyler parlamıştı.

-Bir saniye kıskandın mı yoksa?

Kang Jun telaşla bağırdı.

-Yok canım! Ne kıskanması! Ne alaka ya!

Min Hye cevap veremeden, Kang Jun hışımla elinde tepsi salona geçti. Min Hye da gülümseyerek yine peşine takıldı.

Bu arada Mae Jin o kadar fırsatı olmasına rağmen Min Sup'la düzgün bir muhabbet kuramamıştı. Bu kadar zorlanması normal miydi ya, alt tarafı bir kızla konuşacaktı, değil mi?

-Min Sup şey.. Tae Jun.. Heh, Tae Jun. Nasıl arkadaş oldunuz Tae Jun'la?

-Anlatmamış mıydım?

Mae Jin kızardı. Anlatmış mıydı ya? Hiç hatırlamıyordu ama cidden anlattıysa fena rezil olmuştu. Min Sup yine de gülümseyerek devam etti:

-Sadece kızlara anlatmışım heralde, Tae Jun bizim çocukluk arkadaşımız. Beraber büyüdük gibi bir şey.

Mae Jin gülümsemeye çalışarak başını salladı. Ne yapıyordu ya?! Beyni ee ne duruyorsun bir şeyler söylesene tarzı bir sinyaller gönderiyordu ama aynı beynin ne demesi gerektiği hakkında en ufak bir fikri yoktu.

Jun Woo yanına oturmuş utangaçlığından düzgün iki cümle kuramayan Mae Jin'e, köşeye bir yere oturmuş kendi kendine tripli Tae Jun'a, bir de Min Hye'la beraber kola dolduran Kang Jun'a baktı. Oda vıcık vıcık aşk kokuyordu sanki... Aşk demişken..

Rae Na'nın odasına çıkmak için ayağa kalktı ve salondan çıktı. Tam girişteki merdivene giderken kapı bir anahtarla açıldı ve Jun Se içeri girdi. "Hah, bir bu eksikti" diye içinden geçirdi Jun Woo..

Jun Se başını eğip onu selamlarken Jun Woo hiç takmadı bile, doğruca yukarı çıktı. Hye Na kötü kötü bakarak odadan çıkarken, içinden ikisini yalnız bırakmak hiç gelmiyordu ama, inanılmaz derecede tuvaleti gelmişti. (şey, biliyorum, tamam, ama biraz yalnız kalmalılar canım onlar da! :D) Jun Woo camın önündeki koltuğa oturmuş Rae Na’yı süzdü, ve biraz da korkarak yanına gitti.

-Şey.. Kızgın mısın?

Rae Na cevap vermedi, sadece pis pis bakmakla yetindi.

-Ya ben.. Bilerek düşmedim, daha doğrusu sen bilerek düşmedin, ben de bilerek şey yapmadım, şey işte-

-Kes sesini. Defol git başımdan.

-Ya ama gerçekten-

-Jun Woo. Git. Başımdan. Sinirlerim bozuluyor.

-Çok mu kızdın ya? Bak ama öpmedim bile! Şey, yani-

-YA KANG JUN WOO!!

Jun Woo ayağa fırladı, tam çıkarken

-Şey, kahvaltı edeceğiz, seni bekliyoruz aşağıda çabuk gel.

-SEN HALA GİTMEDİN Mİ?!

Rae Na’nın fırlattığı yastık ona ulaşmadan Jun Woo kapıyı kapayıp çıkmıştı. Nasıl affettirecekti şimdi kendini?

Aşağıdaysa, Jun Woo’ya verdiği selama karşılık alamayan Jun Se keyfini hiç bozmayarak ayakkabılarını terlikleriyle değiştirdi ve salona girdi. Tamam, böyle bir kalabalık görmeyi beklemiyordu.

-Şey.. Ben.. yanlış bir zamanda mı geldim?

Mae Jin:

-Yok, ne yanlış zamanı, hoşgeldin hyung! Jun Woo'yu gördün mü bu arada?

Jun Se gidip Mae Jin'in yanına otururken başını salladı.

-Ben girerken o da yukarı çıkıyordu. Bugün özel bir şey mi var? Neden toplandınız?

-Toplanmamız için illa özel bir şeye mi gerek var hyung? Uzun zamandır bu eve gelmemiştik zaten. A bu arada, sana arkadaşlarımızı tanıtmadık.

Eliyle Min Hye ve Min Sup'u işaret etti. Jun Se:

-Paradise High için geldiğimde sizinle yemekhanede oturan hanımlar değil mi? Neydi- Min Hye ve... Min.. Min Sup?

Min Hye içine kaçmış fangirl ü yine gözler önüne serdi ve heyecanla onaylar biçimde başını salladı.

-İnanmıyorum, taa ne zaman görmüştünüz ama hala hatırlıyorsunuz! Harika bir şey bu!

Kang Jun içinden gelen garip bir dürtüyle Min Hye'ın koluna birazcık sert bir çimdik attı. Min Hye hışımla arkasını dönüp Kang Jun'a öldürücü bakışlar atarken o sadece omuz silkmekle yetindi.


2 yorum:

  1. vohohohohohoohohoho :D

    süper misin kızım sen? flgşfgkfdşlgkdşfglk Kang jun slm şxlgjkşlgjkşlfşdfkgşldfkşdlfgkdşflk
    Maejin'de artık konuşsun canım ne utanıyosun kai sdgşlgkfşlkgfdşlgkd
    tae joon'da çok dışlandı yavrum min hye'la barışsın kang jun kıskansın muahahahahahah :D:D

    YB'yi çabuk bekliyoruumm FİGHTİNGGG!! ^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya aslinda tae junu sutlasam da karakterler bir iki azalsa daha rahat edicem ama o kadar gergin ortamin arasinda garibimi surundurmek cok hosuma gidiyo atamiyorum hikayeden ajshahd ama bi sn, ne yeni bolumu lan höst yavas gel daha yarim saat olmadi bunu yayinlayali jsnxns

      Sil