27 Temmuz 2013 Cumartesi

3.Bölüm

-Şimdi de reality show mu sunacağım?
-Ya kalıcı bir şey değil, tek bir bölümlük, bir kaç liseli idolü ve okullarını tanıtacaksın o kadar. Hadi bak şirket çok istekli bu konuda.
-Ama hyung programım zaten yeterince dolu. 
-Bir bölümcük ya bir şey olmaz. 
-Kimlerin okullarını tanıtıyorum peki?
-Ha, o konuya gelirsek, şirketin senin de popülariteni arttırmak için ilginç bir isteği var.
-İlginç?
-Jun Woo'nun okuluna gitmeni istiyorlar ilk olarak. Hani ağabey-kardeş ilişkisi falan.
-Tamam. Salı mıydı çekim?
-Ne? Şey.. İtiraz etmeyecek misin? Jun Woo diyorum, hani üvey-
-Niye itiraz edeyim?
-Sizin aranız pek-
-Ne zamandır görememiştim zaten küçük kardeşimi, iyi oldu bu. Bakalım neler yapıyor bu ara. 

Kang Jun Se'nin menejeri başını sallayıp odadan çıktı. Jun Se telefonunu alıp annesinin numarasını çevirdi. Aslında Jun Woo'yu öyle çok özlediği falan yoktu ama annesi iyi geçinmelerini istiyorsa elinden geleni yapabilirdi. 

***

Jun Woo gece boyunca Kang Jun'un kuzeni hakkında söylediklerini ve sabah olanları düşünmüştü. Rae Na aslında olayları büyüten bir tip değildi demek. Evet belki de Jun Woo biraz aşırı tepki vermişti.

Rae Na camdan bahçede heyecanla koşuşturan öğrencilere baktı. Yanında oturan Jun Woo bu heyecandan bir parça bile almamış olmalıydı ki somurtmaya devam ediyordu. Öğretmen en sonunda dersi bitirdi, selamını alıp sınıftan çıktı. Rae Na tam kalkarken Jun Woo onu kolundan tutup geri oturttu. Rae Na bu ufacık temasın bile sorun çıkarabileceğini öğrenmişti Min Hye'dan ve bu yüzden direk kapıya baktı. Çok şükür Jun Woo'nun manyak fanları henüz doluşmamıştı. Sinirle Jun Woo'ya döndü:

-Ne! 
-Biz hala konuşmadık.
-Ne? 
-Benden hala özür dilemedin. 
-Ne?
-Ne den başka bir şey bilmez misin sen?
-Ne?
-Özür diyorum, özür dilemedin hala.
-Niye özür dileyecektim?
-Çünkü özür dilemen lazım. Pantolonumu mahvetmiştin, şimdiden unuttun mu?
-Sen de bana bağırıp, kışkırtıp karşılık vermemi sağladın ve tüm okulun açık hedefi yaptın. Ben bir şey diyor muyum?
-Eğer pantolonumu batırmasaydın hiç biri olmayacaktı. 
-Ben zaten o anda özür dileyip geri dönünce halledeceğimi söyledim, sen dinlemedin. 
-Tamam işte aynı o zamanki gibi özür dilesene.
-YA NE ÖZRÜ BE HALA ÖZÜR DİYOR.
-Tamam, bağırma, Jun woo parmağıyla sınıfın kapısını işaret etti. Fanlar yine toplanmaya başlamıştı bile. Rae Na:
-Ya bunların yapacak başka işi yok mu?
-Aslında hep böyle değildiler. Sen olay çıkardıktan, sonra bir de üzerine gelip yanıma yerleştikten sonra bu hale geldiler.
-Ben yanına oturmadım ki. Sen oturttun.
-Konuşmak içindi, şimdi konuştuk. Artık kalkabilirsin.
-Ne? Ne kalkabilirimi? Manyak mısın be çalışanın mı var karşında
-Neyse neyse. Sonra hallederiz onu gider oturursun istediğinle. 
-Ya! İster otururum ister oturmam sana mı soracağım? 

Mae Jin durmadan tartışan Rae Na ve Jun Woo'ya baktı. 

-O kadar çok saçmalıyorlar ve dakika başına tartıştıkları konuyu değiştiriyorlar ki artık neyi konuştuklarını bile anlayamıyorum. 

Kang Jun gülerek cevap verdi:

-Jun Woo'ya karşı çıkacak olan ilk kişinin kuzenim olacağı hiç aklıma gelmezdi. 

Min Sup ve Min Hye neşeyle sınıfa girerlerken Mae Jin odaklandığı noktayı değiştirdi ve onları izlemeye başladı. Kang Jun bunu farkedince ona takılmaya başladı. 

-Şey diyordum, acaba Hye Na'ya sorsam, ikizleri benimle takılması için ikna edebilir mi. Mesela şu Min Sup'un bacakları harika duruyor. Min Hye'ın da-
-Min Sup'un bacaklarından sanane.
-Sen niye Min Sup'un bacaklarına takıldın? 
-Asıl sen ne diye Min Sup'un bacaklarını düşünüyordun?
-Tamam, sus sus.

Kang Jun gülümseyerek önüne döndü. Mae Jin ise hala ikizlerin olduğu tarafa bakıyordu. Bu çocuk hiç akıllanmayacaktı değil mi?

Jun Woo:

-Rae Na ne düşünüyorum biliyor musun? Rae Na gözlerinde en ufak bir merek belirtisi olmadan Jun Woo'ya döndü:
-Hı?
-Bence ateşkes ilan edelim.
-Ne?
-Üff cidden ama, ne deyip durma sinirlerimi bozuyorsun.
-Banane be senin sinirlerinden.
-Sen neden bu kadar agresifsin ya? Neyse neyse, önemli değil, seni affetmeye karar verdim. Boyayı sen dökmedin sonuçta. Sana o kadar bağırmamalıydım. Rae Na şaşırmıştı.
-Bir dakika, sen şimdi, benden özür mü diliyorsun? Jun Woo bir anda sersemler gibi oldu.
-Yok canım, yok, ne özrü. Sadece affettim işte seni. Rae Na gülerek:
-Tamam tamam, sen ne diyorsan o. İyi hadi ben de seni affediyorum.

Rae Na elini uzattı. Jun Woo'yla el sıkışırlarken her zamanki gibi kapıda olan fanlar yine çığlık attılar, aynı Jun Woo'nun her hareketinde yaptıkları gibi. Ama Rae Na her zamanki gibi davranmadı, dönüp öldürücü bir bakış atmak yerine kafasını sallamakla yetindi.

Jun Woo'ysa Rae Na'nın gülüşünün bu kadar sevimli olduğunu yeni farketmişti.

Bir anda elini çekip kafasını silkeledi. Ne sevimlisi ya! Kendine gel Jun Woo! Manyağın teki o! Yine de Rae Na gülümseyerek kalkıp Hye Na'nın yanına giderken şapşal şapşal bakmasını engelleyemedi.

Rae Na, Hye Na'nın yanında gidip oturdu. Min Sup:

-Ne o, barıştınız galiba Jun Woo'yla.
-Uzatmaya gerek yoktu değil mi?

Min Hye telefonuna gelen mesajı okuduktan sonra bir anlık şok geçirdi. Heyecanla ayağa fırladı.

-OMO OMO!! Hye Na:
-Yine ne oldu? Yoksa Lee Min Ho en sonunda seni twitterdan geri mi takip etmiş? Min Hye somurtur gibi oldu:
-Ya hayır hatırlatmasana onu adamın twittera aktörüm ben aktör yazmaktan başka bir şey yaptığı yok hala, o kadar mention atım, geri takipi bırak birini favlamadı bile. AMA ONU BOŞVERİİN! JUN SE OPPA JUN SE OPPA!
-Nolmuş oppana? Rae Na:
-Jun Se kim? Min Hye:
-Oha onu da mı tanımıyorsun? Rae Na şaşkın şaşkın omuz silkti.
-Ne bileyim hiç duymadım.
-Bak tam ismi Kang Jun Se. K-A-N-G J-U-N S-E. Emin misin hiç duymadığına.
-Yok valla duymadım. Min Hye avuçlarını yanaklarına koyarak:
-Jun Se oppa çooook yakışıklı bir oyuncuu. Hem de Jun Woo'nun ağabeyi!
-Hangi Jun Woo?
-Rae Na.. Kaç tane Jun Woo tanıyorsun?
-Haa yanımda oturan Jun Woo mu? Tek çocuk şımarıklığı var yahu onda, ağabeyi mi varmış onun?
-Hı hı var, hem de en az onun kadar ünlü. Yan yana gelince o kadaaar tatlılar kii. Min Sup:
-Ee nolmuş Kang Jun Se'ye?
-Buraya geliyormuş!
-Nereye?
-Bizim okula! Hani MBC'de bir reality show var ya, böyle her hafta başka bir idol başka başka yerleri tanıtıyor. Jun Se oppa da bizim okulu tanıtacakmış! Kesin Jun Woo bu okulda diyedir. Hye Na:
-Bakıyorum da artık Jun Woo'ya oppa demiyorsun.
-Ne bileyim, aslında derdim de, kendi yaşımdaki birine oppa demenin itici olduğunu farkettim. Jun Woo ona oppa diyen kızları neden etrafında istesin ki?
-Tabi tabi...

Kızları dikkatle dinleyen Mae Jin'in gözleri kocaman açıldı. Kang Jun Se onların okuluna mı geliyordu yani?! Jun Woo bunu öğrenince hiç mutlu olmayacaktı. Kang Jun'u dürttü. Aynı ön sıradaki Jun Woo gibi kafasını masaya gömmüş uyumaya çalışan Kang Jun:

-Nee?
-Yaa, duydun mu?
-Neyi?
-Jun Se hyung, bugün buraya geliyormuş.

Kang Jun bir anda başını kaldırdı.

-NE?!!!

Mae Jin:

-Sence Jun Woo'nun haberi var mıdır?

Kang Jun sessiz sakin uyuklayan Jun Woo'ya baktı.

-Sence olsa bu kadar sakin durur muydu?
-Söylesek mi?
-Manyak mısın sen? Söylersek hıncını bizden çıkarır. Boşver boşver, nasılsa gelince görür.

***

Çoktan öğle arası gelmiş, sıkıcı biyoloji dersi bitmişti bile. Rae Na "okulun popüler çocuğunun" artık ondan nefret etmemesinin verdiği rahatlıkla gerindi. Jun Woo:

-Şu kıza bir bak.. Nasıl da utanmadan geriniyor. Kız dediğin kibar olur, nazik olur.
-Neden utanacakmışım ki, sen de gerinip duruyorsun derslerde.
-Ama ben erkeğim.
-Eee?

Saatlerce aynı durumda devam etme potansiyeli olan bu konuşma (çok şükür ki) Hye Na tarafından bölündü.

-Yaa, yemeğe gelmiyor musunuz? Rae Na:
-Deli misin! Tabi ki geliyoruz, açlıktan karnım o kadar fena gürüldüyor ki derste camların titrediğine yemin edebilirim! Jun Woo:
-Bir de bunu marifetmiş gibi söylüyor musun?

Rae Na çocuk gibi omuz silkti, donra da kalkıp Hye Na'nın koluna girerek yürümeye başladı. Jun Woo da peşinde Kang Jun ve Mae Jin'le onları takip etti.

Yemekhaneye önden giren Hye Na ve Rae Na onlara el sallayan Min Hye ve Min Sup'u görünce gülümseyerek onların yanına geçtiler. Jun Woo tam burada hiç beklenmedik bir şey yaparak onları yine takip etti, ve geçip tam Rae Na'nın yanına oturdu. Şaşkın şaşkın bakan Kang Jun ve Mae Jin'e:

(bu arada onlar şaşkın şakın baksa da tahmin edersiniz ki ailenizin fangörlü Min Hye tabi ki çoktan eridi bitti, Jun Woo'yu da keserek bitirdi)
-Ne bakıyorsunuz? Geçsenize karşıma bir yere. Rae Na da şaşırmıştı:
-Ya, niye buraya oturdun sen?
-Başka yer yok.

Rae Na daha yarısı bile dolmamış yemekhaneye göz gezdirdi.

-E-emin misin?
-Hem, sınır arkadaşlarımla oturmamın nesi yanlış?

Rae Na saf saf bakmakla yetindi ve sonra:

-Neyse, ben bir tuvalete gidip geleyim. Jun Woo:
-Lavabo denir lavabo, cidden sen terbiyeni nereden aldın?
-Üff.... Hye Na:
-Senle gelmemi ister misin?
-Yoo, gerek yok. Dönerim şimdi.

Rae Na kalkıp yemekhanenin arka tarafındaki tuvalete doğru giderken başını hiç kaldırıp etrafa bakmadı bile. Babası önceki gece eve bayağı geç gelmişti. "işim yüzünden böyle" dese de işinin ne olduğunu bir türlü söylemiyordu.

Böyle dalgın dalgın giderken erkekler tuvaletinin önündeki adamı farketmedi ve hafif bir şekilde çarpınca irkilerek geri çekildi. Otomatik bir şekilde eğilerek:

-Özür dilerim, çok özür dilerim, genç adam gülümseyerek karşılık verdi:
-Sorun değil ya, bu kadar stres yapma. Rae Na da gülümseyerek:
-Teşekkürler, biraz dalgındım da.
-Yoo, dedim ya sorun değil.

Rae Na başıyla tekrar selam verip yanından geçerek ilerideki bayanlar tuvaletine girdi. Bu sırada Jun Se'nin menajeri koridorun başında gözüktü.

-Oh, Jun Se! Bitti mi işin?
-Hı-hı.
-Yemek servisi neredeyse başlayacak, başlar başlamaz çekime giriyoruz.

Jun Se kafasını onaylar biçimde sallayarak menajerini takip etti. Aklındaysa az önce ona çarpan öğrenci vardı. Ne kadar ilginç bir tipti, dalgındı, Korece'si biraz bozuk gibiydi, saygı hecelerini biraz abartarak söylüyordu, ve kesinlikle çok sempatik bir gülümsemesi vardı...

--BÖLÜM SONU--


19 Temmuz 2013 Cuma

2.Bölüm


The Greatest Love OST-Destiny

 Jun Woo sinirle eline geleni yere fırlatırken Mae Jin son bir defa şansını denedi;

-Jun Woo? Biraz sakin -
-Ne sakini ya! Kızın bana herkesin ortasında ne yaptığını görmedin mi?!! Bana bağırdı, bana, B-A-N-A!!
-Eminim sadece kötü anına denk gelmiştir-
-KÖTÜ MÜ? BANANE YA GÖRMEDİN Mİ BANA BAĞIRDI!! TÜM OKUL DALGA GEÇECEK ŞİMDİ BENİMLE!
-Yok canım, o kadarı yemez dalga falan geçemezler, diyerek araya girdi Kang Jun.
-KANG JUN SEN ZATEN SUS!! Kızın gitmesine izin verdin ya!!
-A sahi, sen onu nereden tanıyorsun Kang Jun? diye sordu Mae Jin. Kang Jun eliyle ensesini sıvazlarken biraz uflanarak cevap verdi;


-O.. Şey, o benim.. Mae Jin'in suratına muzip bir ifade yerleşti;
-Yoksa, elinden geçirdiğin kızlardan mı? Veya.. Eski sevgilin mi?
-NE ELDEN GEÇİRMESİ!! ESKİ SEVGİLİM FALAN DEĞİL!
-Tamam ya sakin ol ne dedik sanki...
-Şey o benim.. Kuzenim.. Hani diyordum ya amcam Amerika'da, arada yazları orada geçiriyorum falan diye, oradaki kuzenim işte-
-Hani şu çok güzel falan dediğin?! dedi Jun Woo. Besbelli afallamıştı.
-E-evet
-YA!! NE GÜZELİ BE!! YARATIK GİBİYDİ BİR KERE!
-Hoop, kuzenime yaratık gibi falan deme. Mae Jin;
-Yani Jun Woo sen de abarttın, bence yaratık gibi falan değildi. Bacaklarını görmedin mi?
-YA! Kuzenimin bacaklarıyla ilgili konuşma!
-İyi be...

Kang Jun Woo depodaki eşyaları rahat bırakıp Kang Jun'la Mae Jin'in oturduğu kanepenin karşısına geçti.

-Şimdi bak, sakin olmaya çalışıyorum, ama ... Kuzenin olması şu an çok umrumda değil desem kabalık etmiş olur muyum?

Kang Jun ters bir bakış attı.

-Evet.
-Ama sen de biliyorsun, hatalı olan o! Önce gelip pantolonumu mahvetti, sonra özür dilemesi gereken yerde bana bağırdı çağırdı.
-Eminim onun da bir açıklaması vardır. Rae Na bu kadar sinirli bir kız değildir, hem sen de az değildin. Kız sana halledeceğini söylemişt-
-YA BANA BAĞIRDI!
-SEN DE ONA BAĞIRDIN!! ŞU AN DA BİZE BAĞIRIYORSUN!!
-Tamam, tamam, sakinim. Ama bak söylüyorum, git o kuzeninle konuş benden özür dilesin.
-Onunla konuşmaya gitmem lazım zaten, bugün geleceğini bile bilmiyordum. Ama yine de sen de yumuşa biraz. Çok kaba davrandın.
-Kang Jun... Bak yine sinirleniyorum...
-Neyse ne, hadi sınıfa çıkalım artık, derse geç kalıyoruz, dedi Mae Jin ve Junwoo'nun kuruyan pantolonunu uzattı.

Beraber spor salonunun çoğu öğrencinin habersiz olduğu deposundan çıkarlarken Kang Jun'un telefonu çaldı.

-Efendim baba.
-Ah Kang Jun, dün söylemeyi unutmuşum Rae Na bugün geliyor, hatta belki gelmiştir de.
-Geldi geldi....
-A, karşılaştınız mı?
-Şey, pek karşılaşmak denemez, neyse bunu söylemek için mi aradın?
-Yok bir de, müdürden Rae Na'nın sizin sınıfa alınmasını rica ettim. Kang Jun oğlum bak amcanın durumunu biliyorsun zavallı buraya gelmek zorunda kaldı ama Rae Na ondan daha berbat durumda. Kızcağızın tüm düzeni alt üst oldu, Korece'si bile yeterli değil ama buraya alışmak zorunda. Ona biraz yardımcı ol diyecektim.
-Bir dakika-Rae Na bizim sınıfa mı kaydoldu??
-E-evet, ne oldu? Ne bileyim, tanıdığı bir sen varsın, yardımcı olursun diye düşünmüştüm.
-Tabi tabi.. Neyse benim derse yetişmem lazım kapıyorum.


Kang Jun yardımcı olurdu olmasına da Jun Woo için aynı şeyi söyleyemezdi, şimdi bir de aynı sınıfta olduklarını öğrenince kuduracaktı kesin. En iyisi söylememek, diye düşündü Kang Jun. Nasılsa sınıfa girince görecekti, şimdiden kudurtmanın bir anlamı yoktu.

***

Sınıfa girdiklerinde Rae Na daha gelmemişti. Kang Jun ve Mae Jin en arkadaki sıralarına geçerken Jun Woo da her zamanki gibi önlerine geçti. Jun Woo:

-Herkes bana bakıyormuş gibi hissediyorum. Kang Jun:
-Herkes sana bakıyor zaten. Bahse girerim pantolonu nasıl temizlediğini merak ediyorlar. Bak senin saesangler gelmişler, kapıdalar. Kesin olayı kaçırdıklarına yanıyorlardır, veya sen pantolonu temizlemek için çıkardığında yanında olmadıklarına. İlginçler gerçekten.
-Ya Kang Jun-ah, sussana bi, diye fısıldadı Mae Jin. Jun Woo sinirle arkasına döndü:
-Senin o kuzenini elime geçirince PAR-ÇA-LA-YA-CA-ĞIM. Mae Jin:
-Sakin ol, az sonra kantine inip Kang Jun'un bir kaç kızla grup yaptığına dair dedikodu çıkarırım, senin skandalın yerine bu bomba gibi düşer, öğleden sonraya unutmuş olurlar.
-Hep beni kullanın zaten hep beni, diye söylenen Kang Jun, Mae Jin'in sinirle ona baktığını görünce sustu.

Bir kaç dakika sonra öğretmen arkasında Rae Na'yla beraber sınıfa girdi. Jun Woo o sırada başını sıraya koymuş uyumaya çalışmakla meşgul olduğundan bunu farketmedi bile.

-Günaydın. Sizi yeni arkadaşınızla tanıştırayım, kendini tanıt. Rae Na şaşkın şaşkın öğretmene baktı.
-Nasıl tanıtayım?
-Doğru, tabi, bilmiyorsun büyük ihtimalle. Mesela, selam ver, adını söyle. Eklemek istediğin bir şey olursa da çekinme.
-Ah, peki. Merhaba, ben Park Rae Na, dedi ve bir şey eklemeden kısaca kestirip attı Rae Na.

Park Rae Na ismini duyan Jun Woo hızla kafasını kaldırıp tahtanın yanında öğretmene bakan Rae Na'yı gördü. Sinirle yumruklarını sıktı. Bir de aynı sınıfa mı düşmüşlerdi?!

-Tamam, bakalım.. Sınıfta başka yer olmadığına göre Kang Jun Woo'nun yanına geçebilirsin, diyerek eliyle Jun Woo'yu işaret eden öğretmene inanamayan gözlerle baktı Rae Na. Bu uyuzla aynı sınıfa mı düşmüştü?!
-Ama.. Şey.. Başka...

Kang Jun öne atıldı.

-Saem! Şey, bilmiyorum duydunuz mu, Rae Na benim kuzenim, isterseniz ben Jun Woo'yla yer değiştireyim, hani beraber oturursak Rae Na daha kolay adapte olur

Rae Na heyecanla kafasını salladı. Öğretmen tam konuşmak üzereyken Jun Woo:

-Yoo, neden, benimle otursun. Ben de yardımcı olurum onun adapte olmasına.

Kim bilir Jun Woo'nun aklından neler geçiyordu. Kang Jun bir süre şaşkın şaşkın bakarken öğretmen bunun Jun Woo'nun imajı için de çok yararlı olabileceğini düşünüyordu. Okullarındaki top star yeni öğrenciye eşlik ediyor..

-Bence de, Kang Jun, hiç yerini değiştirme. Rae Na, sen de hadi Jun Woo'nun yanına geç.

Rae Na itiraz edemeden gidip Jun Woo'nun yanına oturdu. Sınıfta özellikle Jun Woo'nun fanlarının fısıltıları yükselirken Jun Woo Rae Na'nın kulağına eğildi:

-Tenefüste görüşeceğiz, değil mi?

Jun Woo piç piç gülerken Rae Na duymamış gibi yaptı.

***

(solda) Jung Min Sup - Jung Min Hye (sağda)




 Kim Gun Mo - Oh La La
(My Girlfriend is a Gumiho OST)

-Nasıl ya, kız bildiğin Jun Woo'ya bağırmış mı ahahahahahahaahahah
-Ya Min Sup, gülmesene, zavallı Jun Woo nasıl üzülmüştür şimdi, dedi Min Hye.
-Manyak mısın nesin ne üzülmesi, hak etmiş şerefsiz, ne diye bağırıyor kıza herkesin ortasında ahahahhahaha.

Hye Na'nın geldiğini görünce Min Hye o tarafa döndü:

-Ya Hye Na, şu sümsüğe bir şey söyle, gülüp duruyor sinirlerimi bozuyor
-Noldu neye gülüyor ki?
-Hani şu sabahki olay, kızın teki Jun Woo'ya bağırmış rezil etmiş ya ahahahahaha, diye karşılık verdi Min Sup. Hye Na:
-Haa onu diyorsunuz. O kız bizim sınıfa kaydolmuş. Min Hye:
-Oha, oppa nasıl da sinirlidir şimdi! Min Sup:
-Ne oppası ya, çocuk yan sınıfta ya aynı yaştasınız ne her gördüğüm yakışıklıya oppa oppa diye sarıyorsun ki?
-Bir defa o herhangi bir yakışıklı değil, aramızda en fazla 10 metrenin olduğu bir yakışıklı. Biraz akılan be Min Sup, eğer bu kadar yakınında bir idol görürsen üstüne atlamalısın. Hye Na:
-Bana Jun Woo'dan çok Kang Jun'un üstüne atlamak istiyormuşsun gibi geliyor.
-Ne Kang Jun'u be? Ne yapayım ben o playboyu?!

Min Sup kardeşinin Kang Jun'a karşı pek de boş olmadığını biliyordu ama üstelerlerse iyice inkar edeceğinin de farkındaydı. Konuyu değiştirmeye çalıştı:

-Hye Na, o kız diyordun, sizin sınıfa mı kaydolmuş cidden?
-Evet, ismi Rae Na. Kang Jun'un kuzeniymiş. Min Hye heyecanla atladı:
-NEEY? Kuzeni miymiş?!
-Evet, hatta Rae Na'yı kendi yanına oturtmaya çalıştı. Biliyorsunuz aslında Jun Woo, Mae Jin ve Kang Jun'un önünde tek başına oturuyor. Hoca da dedi ki tek boş yer orası Jun Woo'nun yanına geç. Kang Jun da Jun Woo'yla yer değiştirmek istedi ama Jun Woo izin vermedi, ben otururum dedi
-NAPTI NAPTI? Bir dakika, şimdi, kız, Kang Jun'un kuzeni olduğu için mi kendine bu kadar güveniyormuş da Jun Woo'ya sataşmış? dedi Min Hye.
-Orası daha ilginç. Galiba kız Junwoo'nun kim olduğunu bilmiyor. Min Hye:
-Hadi canım, nasıl bilmez, Jun Woo o, koskoca Kang Jun Woo.
-Ne bileyim. Kız zaten Amerika'dan geliyor. Kang Jun da bugün geleceğini bilmiyormuş, sabahki o karmaşada karşılaşmışlar. Min Sup:
-Ya uf bizene? Min Hye:
-Kızım manyak mısın ne demek bizene? Oppalar elden gidiyor ya nereden çıktı ki bu kız v.v
-Belki o kadar da kötü birisi değildir. Hye Na:
-Zaten kötü bir kıza benzemiyor. Sınıf başkanı bugün bir tane daha sıra getirecekmiş sınıfa. Aslında, sırasını benimkinin yanına koysun diye düşünüyorum.
-Neden?
-Dong Joo'yu biliyorsunuz değil mi, yanımda oturan çocuk.
-Ha hani şu şişman, gözlüklü olan.
-Evet o , iki gündür onu bacaklarıma bakarken yakalıyorum. Acayip rahatsızlık verici. O gitsin arkada tek otursun Rae Na da benim yanıma geçsin. Min Sup:
-O değil de.. Sizce de olanlar Monstar'daki olaylara benzemiyor mu? Min Hye:
-Yaa! Saçmalama, her olanı da saçma sapan dizilerine bağlama lütfen!
-İyi be, ne kızıyorsun? Hye Na, Jun Woo'nun fanları ne yapıyor?
-Ne yapacaklar, kimisi kapıya kimisi cama tünemiş hasetlerinden kuduruyorlar. Ben sınıftan çıkarken Rae Na Kang Jun'a onların kim olduğunu soruyordu. Diyorum ya kızın daha Jun Woo'nun kim olduğu hakkında en ufak bir fikri yok. Min Hye:
-ya, biz de gidelim mi?
-Nereye?
-Senin sınıfına işte. Hadi hadi acayip merak ediyorum oranın durumunu. Sizin sınıfta oturalım. Kalkın kalkın.

***

Kim Young Min - Cellogic
(Boys Over Flowers OST)

Rae Na yan yan kapıda birbirini ittirip duran kızlara baktı. Hemen yanındaki Jun Woo'ysa sanki yemin etmiş gibi çakılıp kalmıştı o sandalyeye, bir türlü kalkıp gitmiyordu ki Rae Na rahat rahat başını koyup uyusun. Kang Jun önündeki masaya oturup sandalyesini ters çevirdi.

-Eee Rae Na, nasıl gidiyor? Bugün geleceğini bilsem biraz daha hazırlıklı olurdum.
-Mesela arkadaşlarının çenesini bağlayabilirdin değil mi?

Jun Woo ters bir bakış attı ama Rae Na yine umursamadı.

-Neyse. Yalnız Kang Jun.. Şeyi soracaktım.. eliyle kapıdaki kızları işaret etti, Bu kızların derdi ne?
-A onlar, Jun Woo'nun fanları.
-Fanları mı? Ne fanı be manyak mısınız okulda fan mı olurmuş? Hayır ortamı soğuttukları falan da yok ki..
-Espri yapmaya çalışma Rae Na, okulla alakası yok ki. Fan işte, hani ELF'ler, Shawol'lar gibi.
-Bu çocuğun niye o tarz fanları var ki??

Jun Woo sinirle öne doğru eğildi ve kendini tutamayarak bağırdı:

-Çünkü ben bir idolüm idol anladın mı! Yok canım, sende nerede o beyin? Rae Na da bağırarak karşılık verdi:
-Ne bağırıyorsun be! Aman canım, Kore'de ünlenmek de ne kolaymış, senin gibi sümüklüyü bile yıldız yaptıklarına göre!

Fanlar bağrışmayı ve özellikle Rae Na'nın son söylediklerini duyunca daha da fazla kudurdular ve sınıfa girmeye çalıştılar. O sırada Min Sup'un sesi duyuldu:

-YAA!! ÇEKİLSENİZE BE ŞURDAN! HAYIR SINIFA GİRECEKSENİZ GİRİN GİRMEYECEKSENİZ DEFOLUN GİDİN BİZİM DE YOLUMUZU KESMEYİN! ALLAH ALLAH YA!!

Hye Na Min Sup'un kolundan tuttu ve kulağına fısıldadı.

-Ne huysuzlanıyorsun ya gireriz şimdi..

Fanlar yolu açıp Hye Na, Min Hye ve Min Sup'un geçmesine izin verdiler ama koridoru da boşaltmayıp sınıfın içini izlemeye devam ettiler. Min Sup sinirle geçip Hye Na'nın sandalyesine oturdu. Kang Jun:

-Hye Na! Ben de seni arıyordum, derste söylemiştim, Rae Na benim kuzenim, şey diyordum, ona biraz okulu falan gezdirseniz- Rae Na:
-Çocuk muyum ben ya? Hye Na:
-Tabi, olur.

Hye Na yanına gidip Rae Na'ya elini uzattı.

-Ben Song Hye Na. Bunlar da, ikizleri göstererek, Jung Min Hye ve Jung Min Sup. Yan sınıftanlar. Kang Jun az biraz patavatsızdır ama çocuk gibi davrandığı yok sana. (Rae Na'nın kulağına eğilerek fısıldadı) Bence senden korkuyor, senden ve gidip yine Jun Woo'yla dalaşmandan. Çok iyi yapmışsın bugün. Bence Kang Jun'u daha fazla korkutma, hadi dışarı çıkalım.

Rae Na gülümseyerek başıyla onayladı. Kalkarken Jun Woo'ya ters bakışlar atmayı da ihmal etmedi tabiki.

***

P!nk - Love Song

Bahçedeki banklardan birine yerleştiler. Min Hye:

-Voa, cidden Amerika'da mı yaşıyordun şimdiye kadar?
-Eh, Korece'yi bir türlü düzgün konuşamamamdan anlaşılmıyor mu?
-Yok ya, bence gayet de beceriyorsun. Ama var ya Rae Na, suratın çok tanıdık geliyor bana. Daha önce hiç Kore'ye gelmediğine emin misin?
-Yoo, gerçekten ilk defa geliyorum, hiç ziyaret etmedim daha önce burayı. Hye Na:
-Annen mi Koreliydi baban mı?
-Babam. Aslında annem de baba tarafından Koreliymiş ama Amerika'da doğup büyümüş, ama o benden de beterdi, Korece'yi bile konuşamıyordu.
-O zaman onun için daha zor olmuştur buraya gelmek. Rae Na sessizce cevap verdi:
-O buraya, gelmedi, aslında, şey, onun da gelmesini isterdim tabi ki ama bu saatten sonra mümkün değil.
-Neden ki?
-Şey.. 6 yıl önce vefat etti çünkü. Hye Na kızardı:
-Ben.. Özür dilerim hiç aklıma gelmedi-
-Yoo sorun değil, hep aynı açıklamayı yapıyorum zaten. Senin sorduğun iyi oldu. Rae Na'nın gülümsemesine Hye Na da karşılık verdi.

Rae Na banka iyice yaslanıp gerindi. İlk günden arkadaş bulmanın bu kadar kolay olacağını tahmin etmemişti. Gülümseyerek gözlerini gökyüzüne dikti. Annesi oralarda bir yerde olmalıydı, değil mi?

Bruno Mars-Today My Life Begins



17 Temmuz 2013 Çarşamba

1.Bölüm


P!nk-Family Portrait

Rae Na son bir defa küçük evlerinin şu anda bomboş olan duvarlarına baktı. Amerika'dan ayrılmak tabiki kolay olmayacaktı ama bu kadar zorlanmayı da beklemiyordu.

Kore hakkında bildikleri çok azdı. Koreceyi babası sağolsun öyle veya böyle konuşuyordu ama hangul harflerini daha önce hiç kullanmamıştı, yazamazdı onlarla. Bunun dışında, evinden ayrılmak en zor olanıydı. Burası annesini en son gördüğü yerdi, annesiyle tüm hatıralarını bu evde yaşamıştı. Buradan ayrılmak istemiyordu ama mecburdu. Gerçi babasının neden bir anda tüm hayatı boyunca kaçtığı ülkesine dönmek istediğini de bilmiyordu. 

Rae Na'ya hiç bir şey anlatılmazdı zaten. Ama o aptal bir kız değildi. Annesinin yıllar önceki zamansız ölümünün sebebinin babasının peşindeki adamlar olduğunu biliyordu. Ama babasına da kızamazdı. Her ne olduysa geçmişte yaşanmış ve bitmişti - değil mi? Sürekli kendi kendine atıp durduğu bu yalanlara kendisi bile inanamıyordu artık.

-RAE NA! Çıkmıyor musun artık?!
-Geliyorum baba!

Rae Na son bir defa küçük dairelerinin ışığını kapadı ve dışarı çıktı.

Burayı özleyecekti ama kendine yeni bir amaç da belirlemişti. Liseyi Kore'de bitirse bile Amerika'ya dönecekti. Hayatını hiç bilmediği bir ülkede geçirmeyecekti, geçirmemeliydi.

****

-YA KANG JUN WOO!!

Han Kang Min artık dayanamayıp odaya daldı ve kim bilir kaçıncı uykusunda olan gencin üzerindeki yorganı bir anda çekti.

-SEN HALA UYUYOR MUSUN! YA HAYIR ANLAMIYORUM BİR SAATTİR YIRTINIYORUM AŞAĞIDA GÜRÜLTÜDEN DE Mİ RAHATSIZ OLMUYORSUN?!

Çocuk en sonunda biraz yaşam belirtisi göstererek kıpırdandı ve kendi kendine mırıldanmaya başladı.

-Ne gürültüsü ya kim gürültü yapıyo? Duymuyorum ben öyle bir şey.

Kang Min son bir azimle Jun Woo'yu tişörtünden tutup çekti ve doğrulmasını sağladı.

-Okul diyorum, okul, hani gitmen gereken?
-Ya hyung, okulu biraz daha geç saate alamaz mısın? Programı falan var de.

Jun Woo tam tekrar yatmak için yeltenirken Kang Min yine kendine doğru çekti.

-Hayır, başkan başka hiçbir idole sana gösterdiği kadar ilgi göstermiyor biliyor musun? Her sabah sırf senin okula gidip gitmediğini sormak için beni arıyor. Seni de değil, beni. Ben alt tarafı senin menejerinim canım, ebeveynin değilim vasin  değilim ne diye beni bu kadar uğraştırıyorsun anlamıyorum. Hayır bir de okula gidiyorsun da ne oluyor orada kabadayılanıp imajını sertleştirip geri dönüyorsun bir işe yaradığı da yok. Ama sen gel bunu bir de başkana anlat.
-Hyung, peki, kalkıyorum, gerçekten kalkıyorum, lütfen sus..

Kang Min elbette ki işini garantiye almadan odadan ayrılmayacaktı. Junwoo tekrar yüzüstü uzanmaya çalışırken onu kolundan kaldırıp tuvalet kapısına yolladı.

***
Jun Woo arabadan inince etrafın fanlarla çevrili olmadığını görünce biraz şaşırdı ama rahatlamıştı da, saseangleri en sonunda biraz nefes almasına izin mi veriyorlardı acaba?

-Ya Jun Woo! Buradayız!

Okulun kapısında onu bekleyen Mae Jin ve Kang Jun'u görünce gülümsedi ve hızla yanlarına gitti.

-Günaydın!
-Ne o bayağı neşelisin bugün.
-Saseanglar etrafta değiller, sakinliğin sesini siz de duyamıyor musunuz? Duyamazsınız tabi, etraf ilginç bir şekilde sessiz çünkü! Harika değil mi?

Kang Jun suratında 5 metre bir gülümsemeyle bir kolunu Mae Jin'in, diğerini Jun Woo'nun omzuna attı;

-O zaman, hani diyorum hazır bu huzuru yakalamışken, bugün ufak bir iki kaçamak mı yapsak?

Mae Jin elbette ki ilk karşı çıkan oldu ve arkadaşlarını omuzlarından tutup okula doğru ittirdi.

-Hayır, içeri giriyoruz, hadi. Bugünkü hiç bir dersi kaçıramayız.
-Sanki başka bir gün gidelim desem geleceksin, diye kendi kendine söylendi Kang Jun.
-Kang Jun, bu defa ben de Mae Jin'le aynı fikirdeyim, 2 metre arkada hyungun hala beklediğinin farkında değil misin? diye Kang Jun'un kulağına fısıldadı Jun Woo.

Kang Jun yavaşça arkasını dönüp Jun Woo'nun bahsettiği tarafa bakınca arabanın kaputuna yaslanmış, elleri birbirine kenetlenmiş,  yanakları gözlerine giricekmiş gibi kocaman gülümseyen Han Kang Min'le karşılaştı. Kang Min aynı korkutucu gülümsemeyle sol elini kaldırıp Kang Jun'a ufak bir selam çakınca Kang Jun direk asker duruşuna geçti ve Kang Min'inki gibi büyük ve zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdikten sonra yavaşça arkasını döndü. Mae Jin'in kulağına doğru eğilip;

-Bak söylüyorum sana, dayına en kısa zamanda bir kız ayarlamalıyız. Hep Jun Woo'yla uğraş uğraş nereye kadar?

Bu defa Jun Woo kolunu Kang Jun'un omzuna attı.

-Gereksiz şeylere çok fazla kafa yoruyorsun, çok..

Üçlü beraber okula doğru yürümeye başladılar.

İşin aslı Jun Woo arkadaşlarına karşı ne kadar sıcakkanlıysa okulun geri kalanına tam tersiydi. Öğrencilerin hiçbirini sevmiyor ve herhangi bir yakınlık belirtisi göstermiyordu. Okulun ilk yılında bir erkek öğrenci yanlışlıkla pna çarpmıştı, Jun Woo da kendini tutamayıp ona  bağırmıştı- bir kaç kaba söz kullanıp aşırıya da kaçmış olabilirdi tabi.. O günden beri ilginç bir şekilde erkek öğrenciler ona saygıyla yaklaşır- veya yaklaşamazken kızların hayranlığı daha da artmıştı. Hayır artık kimse ona veya arkadaşlarına bulaşmıyordu, aksine onlara saygı duyuyorlardı. Hatta Boys Over Flowers dizisindeki gibi kendileri kapıdan girip koridordan geçerlerken ellerindeki her şeyi bırakıp sessizce geçmelerini bekliyordu. Jun Woo ufak bir çocuğa bağırdı diye her şeyi muhteşem bir düzene gireceğini bilemezdi tabi ve o çocuğa bağırdığı her saniye için şükrediyordu.

Alışıldık bir şekilde onlar içeriye girerlerken herkes elindeki işi bırakıp onlara odaklandı. O sırada 1.sınıfların başkanı Dae Ji Su elindeki ağır boya kovasını spor salonuna taşımaya çalışıyordu. Herkes elindeki işi bırakınca doğal olarak onun da hareketleri iyice yavaşladı ve o Jun Woo serserisinin geçmesini bekleyen aptallara belli etmeden aradan geçmeye çalıştı.


***

Hiç bir şey doğru gitmiyordu. Rae Na daha önce hiç okul üniforması giymemişti ve belki de bundan gelen bir beceriksizlikle ütü yapmak nedir nasıldır hiç bilmezdi, aynı babası gibi. En sonunda gömleği ütülemekten vazgeçti ve eliyle düzeltip üzerine geçirdi, ısınsın diye fişe taktığı saç düzleştiricisini de eteğinin kırışmış yerlerini düzeltmek için kullandı. O bununla cebelleşirken dakikalar çabucak geçmişti tabi ki. Kolundaki saate bakıp daha büyük bir çığlık kopardı ve eteği de geçirip çantası sırtında, kırışmamaları için düzgünce çantasına yerleştiremediği kayıt belgeleri elinde, yarım yamalak bağlanmış bez ayakkabıları ve eteği sağolsun zaman bulup şekil veremediği kabarık saçlarıyla dışarı fırladı, otobüsün peşinden koşmak zorunda kaldı. Bu da yetmezmiş gibi ilk günün sersemliğiyle tıklım tıklım otobüsten yanlış durakta indi ve sora sora 1 duraklık yolu yürüdü.

En sonunda okula vardığında amcasının eski bir arkadaşı olan müdürün verdiği buluşma saatine yalnızca 1 dakika kaldığını farketti ve bahçe kapısından itibaren son gaz koşmaya başladı. Miyop gözlerinin gördüğü kadarıyla okul kapısının iç tarafında bir kalabalık vardı ama bunu umursamadı çünkü hız kesecek durumda değildi. Aynı hızla okula girdi.

Song 2-Blur Blur

Her şey bir anda oldu. Rae Na son hızla koşarken önce kalabalığın ortasındaki uzun boylu çocuğa çarptı, sonra sendeleyerek ilerlemeye çalışırken elinde boya kutusu olan kıza takıldı. Kızın elindeki görüntüsünden bile ölümüne ağır olduğu belli olan kutu gürültüyle yere düştü ve zaten sağlam olmayan kapağı açıldı. Rae Na'nın az önce farkında olmadan çarptığı çocuk oldukça gürültülü bir şekilde bağırdı. Rae Na arkasını dönüp de çocuğun sarıya boyanmış paçalarını görünce sebebini anladı. Ama o an sarı boyadan daha önemli bir derdi vardı. Yere düşürdüğü kağıtları toplamaya çalışırken aynı çocuk tekrar bağırdı.

-YA!! BU NE YA! SEN KİM OLDUĞUNU SANIYORSUN! PANTOLONUM! AAİSSHH CİDDEN! YA! SANA DİYORUM!

Rae Na mahcup bir şekilde zar zor toparladığı kağıtları kucaklayarak ayağa kalkıp çocuğa döndü.

-Ççok.. Çok özür dilerim tamam mı? Bak, şu kağıtları verip kayıt işini halledeyim, söz gelip pantolonunla ilgileneceğim, gerçekten
-Kayıt mı?! Ne kaydı ya! KOSKOCA KANG JUN WOO'NUN PANTOLONU SENİN YÜZÜNDEN PİSLİK İÇİNDE VE SEN HALA İKİ APTAL KAĞIDIN PEŞİNDE MİSİN?! SEN KİM OLDUĞUNU SANIYORSUN YA!
-Koskoca Kang.. Kim?
-YA KANG JUN WOO - KANG- JUN- WOO!!
-Ben..

Rae Na haksız bir durumda başladığını biliyordu ama çocuğun aptal aptal bağrınmaları ve kayıt belgelerine sıçrayan boyalar sinirlerini bozmuştu. Dayanamadı ve o da patladı.

-NOLUYO BE NOLUYO! KİMSEN KİMSİN BANANE ADINDAN TANIMIYORUM BEN JUN WOO DİYE BİRİNİ! GELİP HALLEDECEĞİM DEDİM YA LAFTAN DA MI ANLAMAZSIN SEN! GELMİŞİM ELİN KORELERİNE BİLMEDİĞİM ETMEDİĞİ BİR ÜLKEYLE BİR DİLLE CEBELLEŞİYORUM OKULA İLK GÜNDEN GECİKİYORUM, ÜZERİNE BİR DE MANYAĞIN TEKİNE ÇATIYORUM! ALLAH ALLAH YA HEP BENİ BULUR ZATEN! GİT İŞİNE BE KARDEŞİM!

Kang Jun Woo da dahil olmak üzere tüm öğrenciler bu yeni öğrencinin ani çıkışına şaşırmışlardı. Daha önce kimse top star Jun Woo'ya bağırmayı bırak sesini azıcık bile yükseltememişti.

Bunun yanı sıra Rae Na'nın aklında hala tamamlanması gereken kaydı vardı. Elinde kağıtlar, sinirden kıpkırmızı olmuş suratıyla arkasını dönüp kalabalıktan geçerek merdivene ulaşmaya çalıştı ama öğrenciler ağızları 5 karış açık aptal aptal onu izliyorlardı ve hiç biri azıcık olsun kıpırdamıyordu. Rae Na gerilen sinirlerini bu defa da onları kırbaçlamak için kullandı.

-YA! ÇEKİLİYOR MUSUNUZ YOKSA BEN Mİ SİZİ İTTİRECEĞİM?! ALOOO SİZE DİYORUM BARAJ MI KURDUNUZ KORKMAYIN KAFANIZA ÇÜKÜNÜZE TOP ATMICAM AMA ARKADA KALE YOK ÇEKİLİN YANİ!

Ama Rae Na'nın bir türlü kestiremediği şey, son söylediklerinin farkında olmadan ağzından İngilizce çıkmış olduğuydu. Öğrencilerin anlayamadıkları bu sürüsüyle laf karşısında zaten açık olan ağızları 5'er metre daha indi. Öğrencilerin içinden biri;

-Jun Woo-sshi, biz .. Şey.. Yol.. verelim mi yoksa..

O sırada aynı Rae Na gibi sinirden kıpkırmızı kesilmiş ama anlayamadığı bir nedenden ağzını bile açamayan Jun Woo'nun arkasında duran Kang Jun bir şeyin farkına vardı.

-Park.. Park Rae Na?

Rae Na ismini duyunca arkasını döndü.

-Rae Na-ya! Ya tanımadın mı beni, Kang Jun ben, Park Kang Jun.
-Kang Jun-ah? Boyun mu uzadı senin??

Ama bir an silkelendi. Şu an aile toplantısı için doğru zaman değildi.

-Kang Jun-ah! Bunlar senin robotların mı, eliyle şaşkınlıktan boş boş bakan merdivenin önündeki öğrencileri gösterdi.
-Robot? Şey yo-
-Söyle onlara yolumdan çekilsinler acelem var!

Kang Jun merdivenin önündeki öğrencilere baktı, bunun üzerine öğrenciler Rae Na'nın önünün açtı. Ve sinirinden hala kıpkırmızı olan Rae Na hiç arkasına bile bakmadan merdivenlerden çıkmaya başladı. Ne yani böyle mi başlayacaktı Kore'deki hayatı??

Kang Jun Woo'ysa hala kızın arkasından bakıyordu...

Bitiş şarkısı; SUFBB OST - Not In Love


Araya Konunun Serpiştirildiği Karakterler Listesi

Yazmıştım bloguma, şu sıcak dizimiz Monstar'ın hastası oldum diye. Ve benim aşırı hiperaktif hayal dünyama göre onun da bir kaç eksiği var. Ama hayır bu bir Monstar uyarlaması veya spinoff u değil, yalnızca bir kaç ufak tefek konuda onunla benzerlik taşıyan, bir türlü susmayan ve hayal kurup duran bir beyinin ürünü Paradise High. Karakterlerin başları burada, ama arada ekleneyeceğim 1500 karakter de olacağında, onlar geldikçe uzar sekmelere de ekleyeceğim bu liste. Buyurunuz başlangıca:

Park Rae Na-17 // (Bae Suzy)

Rae Na'ın annesini kaybetmesinin üzerinden yıllar geçer, ve bir gün birdenbire (!) babası kızıyla Rae Na'ın doğup büyüdüğü Amerika'dan ayrılıp kendi ülkesi Kore'ye dönme kararı alır. Eh, Amerika'ya da Kore'den kaçmak için geldiği göz önünde bulundurulduğunda Rae Na babasının bu ani vatan özlemini ilginç bulsa da mecbur onunla Güney Kore'ye gelir ve bir liseye kaydolur. Tabi ki lise hayatı olaysız geçip gitmeyecektir.Yalnızca lise hayatı değil, Kore'ye alışmaya çalışırken bir yandan da babasının bir türlü anlatmadığı geçmişi ve dertleriyle uğraşmaya başlayınca hayatı iyice karmaşıklaşır. (Aslına bakarsanız direk Amerikan bir kız düşünüyordum Rae Na için, ama sonra dedim ki ko götüne Koreli geni daha baskın gelsin kızın tip saf Koreli olsun. Suzy'i de ilginç bir şekilde severim, Lee Jong Hyun'cuğumla ne kadar yakışırlar bilmiyorum ama bana olurlar gibi geliyor. Aslında Jong Hyun'a Ailee daha çok yakışır bence hem Ailee de Rae Na gibi Amerika'da büyümüş ama biricik Ailee'mizi can dostu yapma düşüncesi daha çok hoşuma gitti.)

Kang Jun Woo-17 // (Lee Jong Hyun)

Lee Jong Hyun'umuzun bu gül yüzüne aldanmayın zira karakteri Kang Jun Woo tam bir piç- malesef -_-. Jun Woo DK Ent. in en beğenilen, ses ve doğal olarak para getiren idol şarkıcısı. Tahmin edersiniz ki kendisi minnak Hwang Tae Kyung'un teki. Yakışıklı da ne oluyor, aslında bir saniye bayağı bir şey oluyor, neyse. Jun Woo'nun özel hayatıysa şirketi dahil herkesten gizli. Aslında babası bir mafya, annesi ilgisiz, üzerine bir de hiç geçinemediği bir üvey ağabeyi var. Ailesiyle hiç iletişime geçmeye çalışmıyor. Üzerine bir de hiç geçinemediği ağabeyiyle arasında kameralar ardında yaşanan bir rekabet var. Okula şirketi zorladığı için gidiyor, şirketin tek derdiyse ünlü yıldızlarını halkın karşısında örnek alınabilecek birisine dönüştürmek. Okula imaj için gitse de aslında pek örnek hareketler sergilediği söylenemez. Kaldı ki okuldaki tüm öğrenciler Jun Woo ve arkadaşlarından ölümüne korkuyor.

Kang Jun Se-23 // (Jung Yong Hwa)

Diyeceksiniz ki neden aralarında sadece bir yaş ve muhteşem tatlı bir bromance varken Yong Hwa ve Jong Hyun'u düşman kestin. Yaparım arada böyle saçmalıklar. Aslında ikisi de benim bebeklerim ama Jong Hyun daha ayrı bir bebeğim. Ama ağabey deyince nedendir bilinmez Yong Hwa cuk diye yerleşti beynime. Olur ondan olur. Kang Jun Se de KP Ent. den çıkmış bir oyuncu, eh sevilesi yüzüne bakarak da anlayabilirsiniz ki en popüler yıldızları o. E KP-DK Ent in isimsiz soğuk savaşlarının da getirisiyle üvey kardeşi Jun Woo ile alttan alttan rekabet içindeler. Annesinin ölümü üzerine başka bir kadın ile evlenen babasını hala affetmemiş, hiç bir zaman da affetmeyecek gibi görünüyor. Ama her şeye rağmen üvey annesi ile arasında tatlı bir yakınlık var. Ailesinden yalnızca üvey annesiyle düzenli olarak görüşüyor- TV programlarında Jun Woo'yla karşılaşmalarını saymazsak tabi. Gösteri dünyasında- ki bilirsiniz idollerin her şeyi bu dünyadır- yalnız kuş olarak biliniyor çünkü hiç gözler önünde bir ilişki yaşamamış.


Han Mae Jin-17 // (Kim Jong In-Kai)


Karakteri aslında INFINITE'ın Hoya'si olarak düşünmüştüm ama beyimizin internette 5'ten fazla düzgün resmi olmadığı için değiştirdim, yeni şanslımızda EXO'nun Kai'si!! Mae Jin, Jun Woo'nun en yakın arkadaşlarından olmasının yanı sıra aynı zamanda Junwoo'nun menejeri Han Kang Min'in yeğeni.

Park Kang Jun-17 // (Onew)


Park Kang Jun, Rae Na'nın daha önce en fazla bir kaç kez karşılaştığı sevgi dolu ve şey-az biraz da playbol kuzeni. Aynı zamnada Jun Woo ve Mae Jin'in en yakın arkadaşı. Eh, Onew'i az biraz tanıyorsanız tahmin etmelisiniz; Kang Jun biraz da yemek sözü dönünce gözü dönen bir tip, bu kadar tavuğa yağlıya abanıp da nasıl bu kadar fit kaldığıysa tüm okulca merak konusu :D (valla sırrı bende ama söylemem)

Song Hye Na-17 // (Ailee)


Sesine tipine her bir şeyine hasta olduğum Ailee burada Song Hye Na isminde şeker mi şeker, sıcak kanlı bir kız oluyor. Rae Na okula geldiği zaman ilk kimile kaynaşacağını anlamış oldunuz sanırım? Ah bir de, Hye Na, yan sınıftaki Min Hye ve Min Sup ikizlerinin en yakın arkadaşı.

Jung Min Hye-17 // (Krystal) ~~ Jung Min Sup-17 // (Yoona) 


Şimdi arkadaşlar şöyle oluyor; ilk online hikayemden eksik olmasını istemeyeceğim bir kaç şey var, bunlardan biri de ikizim. Daha doğrusu ikizim ve ben. Aslında ikizim Krystal'ı pek sevmez ama madem giriyoruz, ikiz olarak girelim, girmişken de benzeyen birilerini bulalım dedik. YoonA ve Krystal kadar birbirine benzeyen idol de yok benim gözümde, gerçek hayatta aralarına 4 yaş da olsa ikiz olsalar bu kadar benzerler arkadaş. Yoona'yı da ayrı bir severim zaten. Bu ikizler Hye Na'nın en yakın arkadaşlarıyken Rae Na'nın gelmesiyle ona da yaverlik ediyorlar.

Min Hye (solda) karakter olarak ikizimdir. Twilight fanı, kpop hastası, oppa buldu mu takılan kpopçu, ateşli çatlak bir fangirl, hele bir oppasına yan gözle bakın bakayım size ne yapıyor. Dersleri ortalama gözükse de çalışsa yapabilen bir tip. ikizi gibi o da kdramaları çok seviyor, tek sorunu biraz geriden gelip Min Sup'dan spoiler yiyip durması :D
Min Sup'sa (sağda) ben oluyorum, Potterhead, Whovian, kdrama manyağı, sadece kdramayla kalmayıp her türlü yabancı diziyi izleyen bir asosyal. Fangirl'lüğü dizilerine filmlerine laf edildiğinde ortaya öyle bir çıkar ki durduramazsınız. Dersleri kötüdü hep İngilizce sağolsun krediden ortalamadan kurtararak geçer, çalışmaya da tenezzül bile etmez, zevk meselesi canım :D

Kang Tae Joon-18 // (Minho)


(özel istek üzerine) Min Hye ile bir zamanlar oldukça yakınlarmış, insanların onları sevgili sanacağı kadar, ama geçmiş işte, aynı zamanda DK Ent'den geleceği en az Junwoo kadar parlak bir idol. İlginç olansa Park Rae Na'yla ucundan tanışıyorlar. İsmi azıcık çakma olsa da Tae Joon'un dışı seni içi beni yakar. Gerçi beni dışı da yakar. Neyse.

Dae Ji Sun-16 // (Taeyeon) ~~ Dae Jin Sun-16 // (Jung Min)


Aslında ikisini de çok severim ama yine ikizlere ihtiyacım olduğundan kötü kardeşler kontenjanını SNSD'nin Taeyeon'u ve SS501'in Jung Min'i ile dolduruyorum. (Tüh ya, cidden çok severim ikisini de kötü olmaları hoş olmadı ama ne yapalım canım, bu arada hikayedeki en geç liseli karakterler, seçtiğim oyuncular arasında en yaşlıları, Allah Allah..)


Han Kang Min-36 // (Yoo Joon Song)

Kang Jun Woo'nun tatlı mı tatlı menajeri, koruması, hyungu, her bir şeyi Han Kang Min ile tanışın! Valla saf yumuşak gözükür ama Jun Woo ile bir tek o başa çıkabilir. Baksanıza yanda yumrukları kaldırmış bekliyor. Jun Woo'nun ailesini, geçmişini yalnızca Kang Min ahjussimiz biliyor.




Park Tae Kang-44 // (Jung In Ki)


Park Rae Na'nın çilekeş babası. 3 kardeş içinde en büyüğü. Uzun yıllar önce gençlik yıllarını geçirdiği Kore'den kaçıp Amerika'ya yerleşmiş ve orada kendine yepyeni bir hayat kurmuş. Ama Kore'den kaçıp gitmesine neden olan belalar Amerika'da da peşini bırakmamış ve karısı Mary'nin ölümüne sebep olmuş. Bir süre daha kızıyla beraber Amerika'da yaşadıktan sonra bir şeyler dank etmiş olacak ki ani bir kararla Kore'ye temelli dönüş yapıyor. (Bu arada, yeğeni Park Kang Jun ne kadar çok benziyor değil mi amcasına? :D)

Park Tae Jung-40 // (Ahn Suk Hwan)

Cast kurduğum bir hikaye yazarım da nasıl her dizide oradan buradan fırlayıp karşımıza çıkan Ahn Suk Hwan ahjussimizi nasıl eklemem? Park Tae Jung 3 kardeş içinde en küçüğü, aynı zamanda en zekisi. Büyük ağabeyi Tae Kang Kore'ye geri dönünce yeğeninin lisesinden ağabeyinin gireceği işe kadar her şeyi o ayarlıyor. Ve evet, Kang Jun'un babası oluyor kendisi. (Kang Jun iyi ki buna değil de amcasına çekmiş. Allah'ım hastasıyım bu adamın tipe bak lsakfjdslkfjdsflk)

Kang Tae Sang-42 // (Kim Jong Jin)
Ehehe, Yi Jung'umuzun ibne babasını tanıdınız mı? Kang Tae Sang, yeraltı dünyasında borusu öten sayılı mevkiden biri, aynı zamanda Jun Woo ve Jun Se'nin babası. Ne yazık ki pek sevgili oğullarıyla arası yeterince iyi değil. Hatta bırakın yeterinceyi hiç iyi değil. Kendisi hakkında pek bir şey söylemeyeceğim ama şu ana kadar okuduklarınızdan bir şeyler çakmışsınızdır diye tahmin ediyorum? Bir de, çocuklarıyla arasını düzeltmek için çabalıyor son zamanlarda.



Ma Song Nam-41 // (Jung Ho Bin)


DK Ent'in CEO'su ve Jun Woo'ya baba şefkati gösteren nadir karakterlerden. Aklınızın bir köşesinde yer edinsin bu adam.

Bae Doo Shin-38 // (Ahn Kil Kang)


KP Ent'in CEO'su. Aklı fikri rekabette herifin. (Ehehe, aynı Dream High'daki rolü gibi, karakteri de ismi de azıcık araklama odu ama neyse)

Astrid Meryl-17 // (Àstrid Bergès-Frisbey)



Bu güzel kızımız da Rae Na'nın Amerika'daki en yakın arkadaşı. Hikayeye ne ara dahil olur ne ara çıkar bilmiyorum ama şimdiden eklemek istedim malumunuz sonrada üşenirim falan..

Bu kadar karakter anlattım ama daha hikayeyi hangi zamanda yazacağıma bile karar vermedim. Normalde geçmiş zaman kullanırım ama betimleme açısından ara ara geniş zamana kayarsam affedeceksiniz artık :P (ki şu aklımdakileri dökmede eşşek gibi zorlanacağımı biliyorum)

Neyse, şimdilik koca bir FİGHTİNG! bana, ve bölüm bekleyecek çingulara gelsin!