P!nk-Family Portrait
Kore hakkında bildikleri çok azdı. Koreceyi babası sağolsun öyle veya böyle konuşuyordu ama hangul harflerini daha önce hiç kullanmamıştı, yazamazdı onlarla. Bunun dışında, evinden ayrılmak en zor olanıydı. Burası annesini en son gördüğü yerdi, annesiyle tüm hatıralarını bu evde yaşamıştı. Buradan ayrılmak istemiyordu ama mecburdu. Gerçi babasının neden bir anda tüm hayatı boyunca kaçtığı ülkesine dönmek istediğini de bilmiyordu.
Rae Na'ya hiç bir şey anlatılmazdı zaten. Ama o aptal bir kız değildi. Annesinin yıllar önceki zamansız ölümünün sebebinin babasının peşindeki adamlar olduğunu biliyordu. Ama babasına da kızamazdı. Her ne olduysa geçmişte yaşanmış ve bitmişti - değil mi? Sürekli kendi kendine atıp durduğu bu yalanlara kendisi bile inanamıyordu artık.
-RAE NA! Çıkmıyor musun artık?!
-Geliyorum baba!
Rae Na son bir defa küçük dairelerinin ışığını kapadı ve dışarı çıktı.
Burayı özleyecekti ama kendine yeni bir amaç da belirlemişti. Liseyi Kore'de bitirse bile Amerika'ya dönecekti. Hayatını hiç bilmediği bir ülkede geçirmeyecekti, geçirmemeliydi.
****
-YA KANG JUN WOO!!
Han Kang Min artık dayanamayıp odaya daldı ve kim bilir kaçıncı uykusunda olan gencin üzerindeki yorganı bir anda çekti.
-SEN HALA UYUYOR MUSUN! YA HAYIR ANLAMIYORUM BİR SAATTİR YIRTINIYORUM AŞAĞIDA GÜRÜLTÜDEN DE Mİ RAHATSIZ OLMUYORSUN?!
Çocuk en sonunda biraz yaşam belirtisi göstererek kıpırdandı ve kendi kendine mırıldanmaya başladı.
-Ne gürültüsü ya kim gürültü yapıyo? Duymuyorum ben öyle bir şey.
Kang Min son bir azimle Jun Woo'yu tişörtünden tutup çekti ve doğrulmasını sağladı.
-Okul diyorum, okul, hani gitmen gereken?
-Ya hyung, okulu biraz daha geç saate alamaz mısın? Programı falan var de.
Jun Woo tam tekrar yatmak için yeltenirken Kang Min yine kendine doğru çekti.
-Hayır, başkan başka hiçbir idole sana gösterdiği kadar ilgi göstermiyor biliyor musun? Her sabah sırf senin okula gidip gitmediğini sormak için beni arıyor. Seni de değil, beni. Ben alt tarafı senin menejerinim canım, ebeveynin değilim vasin değilim ne diye beni bu kadar uğraştırıyorsun anlamıyorum. Hayır bir de okula gidiyorsun da ne oluyor orada kabadayılanıp imajını sertleştirip geri dönüyorsun bir işe yaradığı da yok. Ama sen gel bunu bir de başkana anlat.
-Hyung, peki, kalkıyorum, gerçekten kalkıyorum, lütfen sus..
Kang Min elbette ki işini garantiye almadan odadan ayrılmayacaktı. Junwoo tekrar yüzüstü uzanmaya çalışırken onu kolundan kaldırıp tuvalet kapısına yolladı.
***
Jun Woo arabadan inince etrafın fanlarla çevrili olmadığını görünce biraz şaşırdı ama rahatlamıştı da, saseangleri en sonunda biraz nefes almasına izin mi veriyorlardı acaba?
-Ya Jun Woo! Buradayız!
Okulun kapısında onu bekleyen Mae Jin ve Kang Jun'u görünce gülümsedi ve hızla yanlarına gitti.
-Günaydın!
-Ne o bayağı neşelisin bugün.
-Saseanglar etrafta değiller, sakinliğin sesini siz de duyamıyor musunuz? Duyamazsınız tabi, etraf ilginç bir şekilde sessiz çünkü! Harika değil mi?
Kang Jun suratında 5 metre bir gülümsemeyle bir kolunu Mae Jin'in, diğerini Jun Woo'nun omzuna attı;
-O zaman, hani diyorum hazır bu huzuru yakalamışken, bugün ufak bir iki kaçamak mı yapsak?
Mae Jin elbette ki ilk karşı çıkan oldu ve arkadaşlarını omuzlarından tutup okula doğru ittirdi.
-Hayır, içeri giriyoruz, hadi. Bugünkü hiç bir dersi kaçıramayız.
-Sanki başka bir gün gidelim desem geleceksin, diye kendi kendine söylendi Kang Jun.
-Kang Jun, bu defa ben de Mae Jin'le aynı fikirdeyim, 2 metre arkada hyungun hala beklediğinin farkında değil misin? diye Kang Jun'un kulağına fısıldadı Jun Woo.
Kang Jun yavaşça arkasını dönüp Jun Woo'nun bahsettiği tarafa bakınca arabanın kaputuna yaslanmış, elleri birbirine kenetlenmiş, yanakları gözlerine giricekmiş gibi kocaman gülümseyen Han Kang Min'le karşılaştı. Kang Min aynı korkutucu gülümsemeyle sol elini kaldırıp Kang Jun'a ufak bir selam çakınca Kang Jun direk asker duruşuna geçti ve Kang Min'inki gibi büyük ve zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdikten sonra yavaşça arkasını döndü. Mae Jin'in kulağına doğru eğilip;
-Bak söylüyorum sana, dayına en kısa zamanda bir kız ayarlamalıyız. Hep Jun Woo'yla uğraş uğraş nereye kadar?
Bu defa Jun Woo kolunu Kang Jun'un omzuna attı.
-Gereksiz şeylere çok fazla kafa yoruyorsun, çok..
Üçlü beraber okula doğru yürümeye başladılar.
İşin aslı Jun Woo arkadaşlarına karşı ne kadar sıcakkanlıysa okulun geri kalanına tam tersiydi. Öğrencilerin hiçbirini sevmiyor ve herhangi bir yakınlık belirtisi göstermiyordu. Okulun ilk yılında bir erkek öğrenci yanlışlıkla pna çarpmıştı, Jun Woo da kendini tutamayıp ona bağırmıştı- bir kaç kaba söz kullanıp aşırıya da kaçmış olabilirdi tabi.. O günden beri ilginç bir şekilde erkek öğrenciler ona saygıyla yaklaşır- veya yaklaşamazken kızların hayranlığı daha da artmıştı. Hayır artık kimse ona veya arkadaşlarına bulaşmıyordu, aksine onlara saygı duyuyorlardı. Hatta Boys Over Flowers dizisindeki gibi kendileri kapıdan girip koridordan geçerlerken ellerindeki her şeyi bırakıp sessizce geçmelerini bekliyordu. Jun Woo ufak bir çocuğa bağırdı diye her şeyi muhteşem bir düzene gireceğini bilemezdi tabi ve o çocuğa bağırdığı her saniye için şükrediyordu.
Alışıldık bir şekilde onlar içeriye girerlerken herkes elindeki işi bırakıp onlara odaklandı. O sırada 1.sınıfların başkanı Dae Ji Su elindeki ağır boya kovasını spor salonuna taşımaya çalışıyordu. Herkes elindeki işi bırakınca doğal olarak onun da hareketleri iyice yavaşladı ve o Jun Woo serserisinin geçmesini bekleyen aptallara belli etmeden aradan geçmeye çalıştı.
***
Hiç bir şey doğru gitmiyordu. Rae Na daha önce hiç okul üniforması giymemişti ve belki de bundan gelen bir beceriksizlikle ütü yapmak nedir nasıldır hiç bilmezdi, aynı babası gibi. En sonunda gömleği ütülemekten vazgeçti ve eliyle düzeltip üzerine geçirdi, ısınsın diye fişe taktığı saç düzleştiricisini de eteğinin kırışmış yerlerini düzeltmek için kullandı. O bununla cebelleşirken dakikalar çabucak geçmişti tabi ki. Kolundaki saate bakıp daha büyük bir çığlık kopardı ve eteği de geçirip çantası sırtında, kırışmamaları için düzgünce çantasına yerleştiremediği kayıt belgeleri elinde, yarım yamalak bağlanmış bez ayakkabıları ve eteği sağolsun zaman bulup şekil veremediği kabarık saçlarıyla dışarı fırladı, otobüsün peşinden koşmak zorunda kaldı. Bu da yetmezmiş gibi ilk günün sersemliğiyle tıklım tıklım otobüsten yanlış durakta indi ve sora sora 1 duraklık yolu yürüdü.
En sonunda okula vardığında amcasının eski bir arkadaşı olan müdürün verdiği buluşma saatine yalnızca 1 dakika kaldığını farketti ve bahçe kapısından itibaren son gaz koşmaya başladı. Miyop gözlerinin gördüğü kadarıyla okul kapısının iç tarafında bir kalabalık vardı ama bunu umursamadı çünkü hız kesecek durumda değildi. Aynı hızla okula girdi.
Her şey bir anda oldu. Rae Na son hızla koşarken önce kalabalığın ortasındaki uzun boylu çocuğa çarptı, sonra sendeleyerek ilerlemeye çalışırken elinde boya kutusu olan kıza takıldı. Kızın elindeki görüntüsünden bile ölümüne ağır olduğu belli olan kutu gürültüyle yere düştü ve zaten sağlam olmayan kapağı açıldı. Rae Na'nın az önce farkında olmadan çarptığı çocuk oldukça gürültülü bir şekilde bağırdı. Rae Na arkasını dönüp de çocuğun sarıya boyanmış paçalarını görünce sebebini anladı. Ama o an sarı boyadan daha önemli bir derdi vardı. Yere düşürdüğü kağıtları toplamaya çalışırken aynı çocuk tekrar bağırdı.
-YA!! BU NE YA! SEN KİM OLDUĞUNU SANIYORSUN! PANTOLONUM! AAİSSHH CİDDEN! YA! SANA DİYORUM!
Rae Na mahcup bir şekilde zar zor toparladığı kağıtları kucaklayarak ayağa kalkıp çocuğa döndü.
-Ççok.. Çok özür dilerim tamam mı? Bak, şu kağıtları verip kayıt işini halledeyim, söz gelip pantolonunla ilgileneceğim, gerçekten
-Kayıt mı?! Ne kaydı ya! KOSKOCA KANG JUN WOO'NUN PANTOLONU SENİN YÜZÜNDEN PİSLİK İÇİNDE VE SEN HALA İKİ APTAL KAĞIDIN PEŞİNDE MİSİN?! SEN KİM OLDUĞUNU SANIYORSUN YA!
-Koskoca Kang.. Kim?
-YA KANG JUN WOO - KANG- JUN- WOO!!
-Ben..
Rae Na haksız bir durumda başladığını biliyordu ama çocuğun aptal aptal bağrınmaları ve kayıt belgelerine sıçrayan boyalar sinirlerini bozmuştu. Dayanamadı ve o da patladı.
-NOLUYO BE NOLUYO! KİMSEN KİMSİN BANANE ADINDAN TANIMIYORUM BEN JUN WOO DİYE BİRİNİ! GELİP HALLEDECEĞİM DEDİM YA LAFTAN DA MI ANLAMAZSIN SEN! GELMİŞİM ELİN KORELERİNE BİLMEDİĞİM ETMEDİĞİ BİR ÜLKEYLE BİR DİLLE CEBELLEŞİYORUM OKULA İLK GÜNDEN GECİKİYORUM, ÜZERİNE BİR DE MANYAĞIN TEKİNE ÇATIYORUM! ALLAH ALLAH YA HEP BENİ BULUR ZATEN! GİT İŞİNE BE KARDEŞİM!
Kang Jun Woo da dahil olmak üzere tüm öğrenciler bu yeni öğrencinin ani çıkışına şaşırmışlardı. Daha önce kimse top star Jun Woo'ya bağırmayı bırak sesini azıcık bile yükseltememişti.
Bunun yanı sıra Rae Na'nın aklında hala tamamlanması gereken kaydı vardı. Elinde kağıtlar, sinirden kıpkırmızı olmuş suratıyla arkasını dönüp kalabalıktan geçerek merdivene ulaşmaya çalıştı ama öğrenciler ağızları 5 karış açık aptal aptal onu izliyorlardı ve hiç biri azıcık olsun kıpırdamıyordu. Rae Na gerilen sinirlerini bu defa da onları kırbaçlamak için kullandı.
-YA! ÇEKİLİYOR MUSUNUZ YOKSA BEN Mİ SİZİ İTTİRECEĞİM?! ALOOO SİZE DİYORUM BARAJ MI KURDUNUZ KORKMAYIN KAFANIZA ÇÜKÜNÜZE TOP ATMICAM AMA ARKADA KALE YOK ÇEKİLİN YANİ!
Ama Rae Na'nın bir türlü kestiremediği şey, son söylediklerinin farkında olmadan ağzından İngilizce çıkmış olduğuydu. Öğrencilerin anlayamadıkları bu sürüsüyle laf karşısında zaten açık olan ağızları 5'er metre daha indi. Öğrencilerin içinden biri;
-Jun Woo-sshi, biz .. Şey.. Yol.. verelim mi yoksa..
O sırada aynı Rae Na gibi sinirden kıpkırmızı kesilmiş ama anlayamadığı bir nedenden ağzını bile açamayan Jun Woo'nun arkasında duran Kang Jun bir şeyin farkına vardı.
-Park.. Park Rae Na?
Rae Na ismini duyunca arkasını döndü.
-Rae Na-ya! Ya tanımadın mı beni, Kang Jun ben, Park Kang Jun.
-Kang Jun-ah? Boyun mu uzadı senin??
Ama bir an silkelendi. Şu an aile toplantısı için doğru zaman değildi.
-Kang Jun-ah! Bunlar senin robotların mı, eliyle şaşkınlıktan boş boş bakan merdivenin önündeki öğrencileri gösterdi.
-Robot? Şey yo-
-Söyle onlara yolumdan çekilsinler acelem var!
Kang Jun merdivenin önündeki öğrencilere baktı, bunun üzerine öğrenciler Rae Na'nın önünün açtı. Ve sinirinden hala kıpkırmızı olan Rae Na hiç arkasına bile bakmadan merdivenlerden çıkmaya başladı. Ne yani böyle mi başlayacaktı Kore'deki hayatı??
Kang Jun Woo'ysa hala kızın arkasından bakıyordu...
-RAE NA! Çıkmıyor musun artık?!
-Geliyorum baba!
Rae Na son bir defa küçük dairelerinin ışığını kapadı ve dışarı çıktı.
Burayı özleyecekti ama kendine yeni bir amaç da belirlemişti. Liseyi Kore'de bitirse bile Amerika'ya dönecekti. Hayatını hiç bilmediği bir ülkede geçirmeyecekti, geçirmemeliydi.
****
-YA KANG JUN WOO!!
Han Kang Min artık dayanamayıp odaya daldı ve kim bilir kaçıncı uykusunda olan gencin üzerindeki yorganı bir anda çekti.
-SEN HALA UYUYOR MUSUN! YA HAYIR ANLAMIYORUM BİR SAATTİR YIRTINIYORUM AŞAĞIDA GÜRÜLTÜDEN DE Mİ RAHATSIZ OLMUYORSUN?!
Çocuk en sonunda biraz yaşam belirtisi göstererek kıpırdandı ve kendi kendine mırıldanmaya başladı.
-Ne gürültüsü ya kim gürültü yapıyo? Duymuyorum ben öyle bir şey.
Kang Min son bir azimle Jun Woo'yu tişörtünden tutup çekti ve doğrulmasını sağladı.
-Okul diyorum, okul, hani gitmen gereken?
-Ya hyung, okulu biraz daha geç saate alamaz mısın? Programı falan var de.
Jun Woo tam tekrar yatmak için yeltenirken Kang Min yine kendine doğru çekti.
-Hayır, başkan başka hiçbir idole sana gösterdiği kadar ilgi göstermiyor biliyor musun? Her sabah sırf senin okula gidip gitmediğini sormak için beni arıyor. Seni de değil, beni. Ben alt tarafı senin menejerinim canım, ebeveynin değilim vasin değilim ne diye beni bu kadar uğraştırıyorsun anlamıyorum. Hayır bir de okula gidiyorsun da ne oluyor orada kabadayılanıp imajını sertleştirip geri dönüyorsun bir işe yaradığı da yok. Ama sen gel bunu bir de başkana anlat.
-Hyung, peki, kalkıyorum, gerçekten kalkıyorum, lütfen sus..
Kang Min elbette ki işini garantiye almadan odadan ayrılmayacaktı. Junwoo tekrar yüzüstü uzanmaya çalışırken onu kolundan kaldırıp tuvalet kapısına yolladı.
***
Jun Woo arabadan inince etrafın fanlarla çevrili olmadığını görünce biraz şaşırdı ama rahatlamıştı da, saseangleri en sonunda biraz nefes almasına izin mi veriyorlardı acaba?
-Ya Jun Woo! Buradayız!
Okulun kapısında onu bekleyen Mae Jin ve Kang Jun'u görünce gülümsedi ve hızla yanlarına gitti.
-Günaydın!
-Ne o bayağı neşelisin bugün.
-Saseanglar etrafta değiller, sakinliğin sesini siz de duyamıyor musunuz? Duyamazsınız tabi, etraf ilginç bir şekilde sessiz çünkü! Harika değil mi?
Kang Jun suratında 5 metre bir gülümsemeyle bir kolunu Mae Jin'in, diğerini Jun Woo'nun omzuna attı;
-O zaman, hani diyorum hazır bu huzuru yakalamışken, bugün ufak bir iki kaçamak mı yapsak?
Mae Jin elbette ki ilk karşı çıkan oldu ve arkadaşlarını omuzlarından tutup okula doğru ittirdi.
-Hayır, içeri giriyoruz, hadi. Bugünkü hiç bir dersi kaçıramayız.
-Sanki başka bir gün gidelim desem geleceksin, diye kendi kendine söylendi Kang Jun.
-Kang Jun, bu defa ben de Mae Jin'le aynı fikirdeyim, 2 metre arkada hyungun hala beklediğinin farkında değil misin? diye Kang Jun'un kulağına fısıldadı Jun Woo.
Kang Jun yavaşça arkasını dönüp Jun Woo'nun bahsettiği tarafa bakınca arabanın kaputuna yaslanmış, elleri birbirine kenetlenmiş, yanakları gözlerine giricekmiş gibi kocaman gülümseyen Han Kang Min'le karşılaştı. Kang Min aynı korkutucu gülümsemeyle sol elini kaldırıp Kang Jun'a ufak bir selam çakınca Kang Jun direk asker duruşuna geçti ve Kang Min'inki gibi büyük ve zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdikten sonra yavaşça arkasını döndü. Mae Jin'in kulağına doğru eğilip;
-Bak söylüyorum sana, dayına en kısa zamanda bir kız ayarlamalıyız. Hep Jun Woo'yla uğraş uğraş nereye kadar?
Bu defa Jun Woo kolunu Kang Jun'un omzuna attı.
-Gereksiz şeylere çok fazla kafa yoruyorsun, çok..
Üçlü beraber okula doğru yürümeye başladılar.
İşin aslı Jun Woo arkadaşlarına karşı ne kadar sıcakkanlıysa okulun geri kalanına tam tersiydi. Öğrencilerin hiçbirini sevmiyor ve herhangi bir yakınlık belirtisi göstermiyordu. Okulun ilk yılında bir erkek öğrenci yanlışlıkla pna çarpmıştı, Jun Woo da kendini tutamayıp ona bağırmıştı- bir kaç kaba söz kullanıp aşırıya da kaçmış olabilirdi tabi.. O günden beri ilginç bir şekilde erkek öğrenciler ona saygıyla yaklaşır- veya yaklaşamazken kızların hayranlığı daha da artmıştı. Hayır artık kimse ona veya arkadaşlarına bulaşmıyordu, aksine onlara saygı duyuyorlardı. Hatta Boys Over Flowers dizisindeki gibi kendileri kapıdan girip koridordan geçerlerken ellerindeki her şeyi bırakıp sessizce geçmelerini bekliyordu. Jun Woo ufak bir çocuğa bağırdı diye her şeyi muhteşem bir düzene gireceğini bilemezdi tabi ve o çocuğa bağırdığı her saniye için şükrediyordu.
Alışıldık bir şekilde onlar içeriye girerlerken herkes elindeki işi bırakıp onlara odaklandı. O sırada 1.sınıfların başkanı Dae Ji Su elindeki ağır boya kovasını spor salonuna taşımaya çalışıyordu. Herkes elindeki işi bırakınca doğal olarak onun da hareketleri iyice yavaşladı ve o Jun Woo serserisinin geçmesini bekleyen aptallara belli etmeden aradan geçmeye çalıştı.
***
Hiç bir şey doğru gitmiyordu. Rae Na daha önce hiç okul üniforması giymemişti ve belki de bundan gelen bir beceriksizlikle ütü yapmak nedir nasıldır hiç bilmezdi, aynı babası gibi. En sonunda gömleği ütülemekten vazgeçti ve eliyle düzeltip üzerine geçirdi, ısınsın diye fişe taktığı saç düzleştiricisini de eteğinin kırışmış yerlerini düzeltmek için kullandı. O bununla cebelleşirken dakikalar çabucak geçmişti tabi ki. Kolundaki saate bakıp daha büyük bir çığlık kopardı ve eteği de geçirip çantası sırtında, kırışmamaları için düzgünce çantasına yerleştiremediği kayıt belgeleri elinde, yarım yamalak bağlanmış bez ayakkabıları ve eteği sağolsun zaman bulup şekil veremediği kabarık saçlarıyla dışarı fırladı, otobüsün peşinden koşmak zorunda kaldı. Bu da yetmezmiş gibi ilk günün sersemliğiyle tıklım tıklım otobüsten yanlış durakta indi ve sora sora 1 duraklık yolu yürüdü.
En sonunda okula vardığında amcasının eski bir arkadaşı olan müdürün verdiği buluşma saatine yalnızca 1 dakika kaldığını farketti ve bahçe kapısından itibaren son gaz koşmaya başladı. Miyop gözlerinin gördüğü kadarıyla okul kapısının iç tarafında bir kalabalık vardı ama bunu umursamadı çünkü hız kesecek durumda değildi. Aynı hızla okula girdi.
Song 2-Blur Blur
Her şey bir anda oldu. Rae Na son hızla koşarken önce kalabalığın ortasındaki uzun boylu çocuğa çarptı, sonra sendeleyerek ilerlemeye çalışırken elinde boya kutusu olan kıza takıldı. Kızın elindeki görüntüsünden bile ölümüne ağır olduğu belli olan kutu gürültüyle yere düştü ve zaten sağlam olmayan kapağı açıldı. Rae Na'nın az önce farkında olmadan çarptığı çocuk oldukça gürültülü bir şekilde bağırdı. Rae Na arkasını dönüp de çocuğun sarıya boyanmış paçalarını görünce sebebini anladı. Ama o an sarı boyadan daha önemli bir derdi vardı. Yere düşürdüğü kağıtları toplamaya çalışırken aynı çocuk tekrar bağırdı.
-YA!! BU NE YA! SEN KİM OLDUĞUNU SANIYORSUN! PANTOLONUM! AAİSSHH CİDDEN! YA! SANA DİYORUM!
Rae Na mahcup bir şekilde zar zor toparladığı kağıtları kucaklayarak ayağa kalkıp çocuğa döndü.
-Ççok.. Çok özür dilerim tamam mı? Bak, şu kağıtları verip kayıt işini halledeyim, söz gelip pantolonunla ilgileneceğim, gerçekten
-Kayıt mı?! Ne kaydı ya! KOSKOCA KANG JUN WOO'NUN PANTOLONU SENİN YÜZÜNDEN PİSLİK İÇİNDE VE SEN HALA İKİ APTAL KAĞIDIN PEŞİNDE MİSİN?! SEN KİM OLDUĞUNU SANIYORSUN YA!
-Koskoca Kang.. Kim?
-YA KANG JUN WOO - KANG- JUN- WOO!!
-Ben..
Rae Na haksız bir durumda başladığını biliyordu ama çocuğun aptal aptal bağrınmaları ve kayıt belgelerine sıçrayan boyalar sinirlerini bozmuştu. Dayanamadı ve o da patladı.
-NOLUYO BE NOLUYO! KİMSEN KİMSİN BANANE ADINDAN TANIMIYORUM BEN JUN WOO DİYE BİRİNİ! GELİP HALLEDECEĞİM DEDİM YA LAFTAN DA MI ANLAMAZSIN SEN! GELMİŞİM ELİN KORELERİNE BİLMEDİĞİM ETMEDİĞİ BİR ÜLKEYLE BİR DİLLE CEBELLEŞİYORUM OKULA İLK GÜNDEN GECİKİYORUM, ÜZERİNE BİR DE MANYAĞIN TEKİNE ÇATIYORUM! ALLAH ALLAH YA HEP BENİ BULUR ZATEN! GİT İŞİNE BE KARDEŞİM!
Kang Jun Woo da dahil olmak üzere tüm öğrenciler bu yeni öğrencinin ani çıkışına şaşırmışlardı. Daha önce kimse top star Jun Woo'ya bağırmayı bırak sesini azıcık bile yükseltememişti.
Bunun yanı sıra Rae Na'nın aklında hala tamamlanması gereken kaydı vardı. Elinde kağıtlar, sinirden kıpkırmızı olmuş suratıyla arkasını dönüp kalabalıktan geçerek merdivene ulaşmaya çalıştı ama öğrenciler ağızları 5 karış açık aptal aptal onu izliyorlardı ve hiç biri azıcık olsun kıpırdamıyordu. Rae Na gerilen sinirlerini bu defa da onları kırbaçlamak için kullandı.
-YA! ÇEKİLİYOR MUSUNUZ YOKSA BEN Mİ SİZİ İTTİRECEĞİM?! ALOOO SİZE DİYORUM BARAJ MI KURDUNUZ KORKMAYIN KAFANIZA ÇÜKÜNÜZE TOP ATMICAM AMA ARKADA KALE YOK ÇEKİLİN YANİ!
Ama Rae Na'nın bir türlü kestiremediği şey, son söylediklerinin farkında olmadan ağzından İngilizce çıkmış olduğuydu. Öğrencilerin anlayamadıkları bu sürüsüyle laf karşısında zaten açık olan ağızları 5'er metre daha indi. Öğrencilerin içinden biri;
-Jun Woo-sshi, biz .. Şey.. Yol.. verelim mi yoksa..
O sırada aynı Rae Na gibi sinirden kıpkırmızı kesilmiş ama anlayamadığı bir nedenden ağzını bile açamayan Jun Woo'nun arkasında duran Kang Jun bir şeyin farkına vardı.
-Park.. Park Rae Na?
Rae Na ismini duyunca arkasını döndü.
-Rae Na-ya! Ya tanımadın mı beni, Kang Jun ben, Park Kang Jun.
-Kang Jun-ah? Boyun mu uzadı senin??
Ama bir an silkelendi. Şu an aile toplantısı için doğru zaman değildi.
-Kang Jun-ah! Bunlar senin robotların mı, eliyle şaşkınlıktan boş boş bakan merdivenin önündeki öğrencileri gösterdi.
-Robot? Şey yo-
-Söyle onlara yolumdan çekilsinler acelem var!
Kang Jun merdivenin önündeki öğrencilere baktı, bunun üzerine öğrenciler Rae Na'nın önünün açtı. Ve sinirinden hala kıpkırmızı olan Rae Na hiç arkasına bile bakmadan merdivenlerden çıkmaya başladı. Ne yani böyle mi başlayacaktı Kore'deki hayatı??
Kang Jun Woo'ysa hala kızın arkasından bakıyordu...
Bitiş şarkısı; SUFBB OST - Not In Love
Yıllar öncesinde okusamda bölümü şimdi yazıyorum yorumumu bir 10 kez daha okumadan :D Cast zaten süper. Onew hepsinden süper :D:DD:D: jun woo'da bizim gibi çok BOF izlemiş sanırsam lgkjdgldkfjg adeta bir jun pyo. Her neyse ZEYNEP FİGHTİNG!!!
YanıtlaSilSüperdi:))
YanıtlaSil