Han Kang Min arkada sinirden kıpkırmızı olmuş Jun Woo'ya bakıp bir yandan arabayı sürerken gülmeye devam etti. Jun Woo heyecanla bağırmaya devam etti:
-Tamam, kapatıyorum.
Rae Na masadaki yerine geri döndü.
-Kang Jun baban aradı.
-Allah Allah, beni niye aramamış ki.
-Telefonun kapalıymış.
-Şarjı bitti heralde. Ne olmuş niye arıyormuş?
-Akşam sen de benimle geliyorsun.
-Nereye?
-Aa anlatmadım değil mi, babamın eski bir arkadaşı bizi akşam yemeğine davet etmiş.,oraya gidecektim, meğer siz de davetliymişsiniz. Beraber gideceğiz.
-Ha tamam. Nerede?
Rae Na telefonunu masanın üzerinden alıp babasının gönderdiği mesajı açtı ve Kang Jun'a uzattı. Kang Jun adresin bir kısmını yüksek sesle okuyup yaptığının çok saçma bir şey olduğunu farketti ve sesini alçalttı.
-Icheo sokağı, Ye-Ya Rae Na, burası uzakmış be..
Kang Min:
-Icheo? Bu akşam biz de oraya gideceğiz değil mi Jun Woo? Sizi de gideceğiniz yerin yakınlarına kadar bırakırız. Ver bir adrese bakayım.
Kang Min adresi bir kaç defa baştan baştan okuduktan sonra telefonu Jun Woo'ya uzattı:
-Ya Jun Woo, biz de buraya gitmiyor muyuz yoksa ben mi adresi yanlış hatırlıyorum?
-Ya hyung!! Biraz daha hızlı olsana otobüse bindiler ya takip et takip!! Kang Min:
-Ya Jun Woo biraz daha beni stres yapmaya devam edersen çarpıcam ağzının ortasına bir rahat dur takip ediyoruz işte. Kang Jun:
-Ya amca!! Hadi pallee palle!! (hızlı hızlıı)
Kang Min bir saattir gülmelerine katılan yeğeinene baktı. Mae Jin'in de ciddileştiğini gördü. Ne oluyordu bu çocuklara ya?
-Mae Jin, sen kimi kesiyorsun bakayım? Mae Jin:
-Ne kesmesi ya yok kimseyi kestiğim falan yola bakıyorum ben.
Kang Min:
-Hadi len ordan yeter be iki kız için hepinizin dibi düşmüş. Etmiyorum lan takip falan
Çocukların 3'ü bir ağızdan bağırmaya başladılar:
-YAAAA!!!!!
*****
(bu arada otobüste)
Min Sup:
-Kızlaar..
Hye Na:
-Hıı?
-Acıktım ben.
-Eve gidiyorsun zaten evde yersin.
-Yaa.. Ama biz daha hiç beraber yemek yemedik.
-Ee?
-Hadi burada inelim. Bakın şurada tavuk dükkanı var.
Rae Na:
-Tavuk mu yiyeceğiz?
Min Sup:
-Ne olmuş? Başka dükkan var mı ki?
-E iyi de ben zaten akşam yemeğine gidiyorum.
Min Hye da araya girdi:
-Ya olsun orada da yersin. Yiyemezsin de Kore'nin yemeklerine daha alışamadım dersin. Hem bak buraya küçükken de hep gelirdik tavuğu çok lezzetlidir.
Rae Na biraz gönülsüz de olsa kabul edince Hye Na stop tuşuna bastı. Otobüs durunca hemen arkalarındaki araba da durdu tabi. Kızların inip tavuk dükkanına doru yürüdüğünü gören Kang Jun sessizliğini hemen bozdu:
-OHAAA!! TAVUK YİCEKLEEER LAAAĞN!!!!
Mae Jin:
-Amaan tavuksa tavuk. Ne yapacağız bekleyelim mi çıkmalarını.
Kang Jun:
-Ne beklemesi!! Biz de tavuk yemeliyiz bakın kokusu buraya kadar geliyor.
Mae Jin arkaya dönüp Kang Jun'un ensesine bir tane geçirdi.
-Ne kokusu be rahat dur. Yakalanacak mıyız?
Jun Woo:
-Bence de inelim. Hadi hadi...
Kang Min:
-Neyse ben de acıkmıştım zaten.
Jun Woo:
-Hyung, sen nereye?
-Yaa, bir de beni burada mı bırakmayı planlıyorsunuz? Vallahi seni başkana şikayet ederim, şanı şöhreti unuttu kız peşinde ortalıklarda dolanıyorum derim.
Mae Jin:
-Amca, cidden çok acıktın galiba?
-Acıkmayı bırak o kızları sizin gibi 3 tane ergenin eline mi bırakacağım? Kim bilir ne yapacaksınız içeride.
Kang Jun:
-Yuh.. Ne yapacağız yemek yiyeceğiz tabiki.
Kang Min:
-Banane. Ben de geliyorum. Yemek yemiş olurum hem.
Jun Woo mecbur başını sallayıp kapıyı açtı. Kang Min torpido gözünden şapka ve gözlük çıkartıp Jun Woo'nun başına geçirdi.
-Bir de fanlarınla mı uğraşalım?
Jun Woo mecbur şapkayı başına iyice yerleştirip dışarı çıktı. Arkasında Kang Min, Mae Jin ve Kang Jun'la beraber tavuk dükkanına doğru ilerlemeye başladılar.
İçeri girdiklerinde iç tarafta otumuş olan Rae Na'yı gözleriyle buldu ve "azıcık kasıtlı" olarak yüksek sesle Mae Jin'le konuşmaya başladı:
-AAA, KIZLAR DA BURADAYMIŞ.
Rae Na başını kaldırdığında hızla yanlarına gelen Jun Woo'yu gördü. Jun Woo çabucak Rae Na'yı kaydırıp yanına yerleşti ve:
-Kang Jun, şuradaki masayı da çeksene sığalım.
Rae Na:
-Ya, sizin ne işiniz var burada?
Jun Woo:
-Şey, şey, biz, ıı
Kang Jun baktı bu iş olmayacak olaya müdahele etmeye kalkıştı:
-Şey biz acıktık da, hyung da buranın tavuğunu çok seviyormuş, buradan yiyelim dedik, şansa bak siz de burada çıktınız.
Hye Na:
-Hyung dediğiniz?
Kang Min en sonunda masa ve sandalyeyi yerleştirdikten sonra oturup:
-Ah, tanıtayım, ben Jun Woo'nun menajeri Han Kang Min. Aynı zamanda Mae Jin'in amcası oluyorum.
Jun Woo mecbur şapkayı başına iyice yerleştirip dışarı çıktı. Arkasında Kang Min, Mae Jin ve Kang Jun'la beraber tavuk dükkanına doğru ilerlemeye başladılar.
İçeri girdiklerinde iç tarafta otumuş olan Rae Na'yı gözleriyle buldu ve "azıcık kasıtlı" olarak yüksek sesle Mae Jin'le konuşmaya başladı:
-AAA, KIZLAR DA BURADAYMIŞ.
Rae Na başını kaldırdığında hızla yanlarına gelen Jun Woo'yu gördü. Jun Woo çabucak Rae Na'yı kaydırıp yanına yerleşti ve:
-Kang Jun, şuradaki masayı da çeksene sığalım.
Rae Na:
-Ya, sizin ne işiniz var burada?
Jun Woo:
-Şey, şey, biz, ıı
Kang Jun baktı bu iş olmayacak olaya müdahele etmeye kalkıştı:
-Şey biz acıktık da, hyung da buranın tavuğunu çok seviyormuş, buradan yiyelim dedik, şansa bak siz de burada çıktınız.
Hye Na:
-Hyung dediğiniz?
Kang Min en sonunda masa ve sandalyeyi yerleştirdikten sonra oturup:
-Ah, tanıtayım, ben Jun Woo'nun menajeri Han Kang Min. Aynı zamanda Mae Jin'in amcası oluyorum.
Min Sup:
-Burayı seviyorsunuz demek. Ben de çok severim! Hangi çeşit tavuktan söyleyeceksiniz? Benim favorim sosla kızartılmış olanlar
Kang Min elbette daha önce bu dükkana gelmeyi bırak adını bile duymamıştı. Bozuntuya vermemek için masanın üzerine sabitlenmiş menüye bir göz gezdirdikten sonra:
-Şey, haşlanmış.. Iı.. haşlanmış sossuz bol tuzlu porsiyon söyleyeceğim.
-Bol tuzlu sossuz ne? Öyle bir çeşit mi varmış. E güzelse ben de deneyeyim o zaman.
Kang Min iyice kıpkırmızı olunca Jun Woo:
-Valla hyungun damak tadı berbattır, onun sevdiğinden alma sen. Her zamanki söylediğinden al bence, riske atmaya gerek yok.
Min Sup:
-İyi...
Rae Na'nın telefonu gürültülü bir biçimde çalmaya başlayınca zaten bir şey çaktıracaklar korkusundan sırılsıklam olmuş olan Jun Woo yerinden fırladı. Rae Na:
-Telefonum çalıyor sakin ol noluyoruz?
-Şey, tabi, telefon.. Ama nne diye bu kadar gürültülü ki bu zil sesin düzgün bir şey yapsana!
-Sana mı soracağım be zil sesim ne olsun diye?
Rae Na cevap beklemeden kalkıp telefonuna baktı. Amcası Tae Jung arıyordu.
-Efendim amca?
-Rae Na, Kang Jun2un nerede olduğunu biliyor musun telefonu kapalı ulaşamıyorum.
-A, yanımda ya. Dur vereyim.
-Ha vermene gerek yok, şey diyecektim, Kang Jun da seninle gelsin akşam yemeğine.
-Amca, sen de mi akşam yemeğinde olacaksın?
-Hıhı, hem sen de kaybolmazsın Kang Jun'la gelin.
-Hıı, tamam. O zaman görüşürüz akşama.
-Görüşürüz, geç kalmayın ama.
-Burayı seviyorsunuz demek. Ben de çok severim! Hangi çeşit tavuktan söyleyeceksiniz? Benim favorim sosla kızartılmış olanlar
Kang Min elbette daha önce bu dükkana gelmeyi bırak adını bile duymamıştı. Bozuntuya vermemek için masanın üzerine sabitlenmiş menüye bir göz gezdirdikten sonra:
-Şey, haşlanmış.. Iı.. haşlanmış sossuz bol tuzlu porsiyon söyleyeceğim.
-Bol tuzlu sossuz ne? Öyle bir çeşit mi varmış. E güzelse ben de deneyeyim o zaman.
Kang Min iyice kıpkırmızı olunca Jun Woo:
-Valla hyungun damak tadı berbattır, onun sevdiğinden alma sen. Her zamanki söylediğinden al bence, riske atmaya gerek yok.
Min Sup:
-İyi...
Rae Na'nın telefonu gürültülü bir biçimde çalmaya başlayınca zaten bir şey çaktıracaklar korkusundan sırılsıklam olmuş olan Jun Woo yerinden fırladı. Rae Na:
-Telefonum çalıyor sakin ol noluyoruz?
-Şey, tabi, telefon.. Ama nne diye bu kadar gürültülü ki bu zil sesin düzgün bir şey yapsana!
-Sana mı soracağım be zil sesim ne olsun diye?
Rae Na cevap beklemeden kalkıp telefonuna baktı. Amcası Tae Jung arıyordu.
-Efendim amca?
-Rae Na, Kang Jun2un nerede olduğunu biliyor musun telefonu kapalı ulaşamıyorum.
-A, yanımda ya. Dur vereyim.
-Ha vermene gerek yok, şey diyecektim, Kang Jun da seninle gelsin akşam yemeğine.
-Amca, sen de mi akşam yemeğinde olacaksın?
-Hıhı, hem sen de kaybolmazsın Kang Jun'la gelin.
-Hıı, tamam. O zaman görüşürüz akşama.
-Görüşürüz, geç kalmayın ama.
-Tamam, kapatıyorum.
Rae Na masadaki yerine geri döndü.
-Kang Jun baban aradı.
-Allah Allah, beni niye aramamış ki.
-Telefonun kapalıymış.
-Şarjı bitti heralde. Ne olmuş niye arıyormuş?
-Akşam sen de benimle geliyorsun.
-Nereye?
-Aa anlatmadım değil mi, babamın eski bir arkadaşı bizi akşam yemeğine davet etmiş.,oraya gidecektim, meğer siz de davetliymişsiniz. Beraber gideceğiz.
-Ha tamam. Nerede?
Rae Na telefonunu masanın üzerinden alıp babasının gönderdiği mesajı açtı ve Kang Jun'a uzattı. Kang Jun adresin bir kısmını yüksek sesle okuyup yaptığının çok saçma bir şey olduğunu farketti ve sesini alçalttı.
-Icheo sokağı, Ye-Ya Rae Na, burası uzakmış be..
Kang Min:
-Icheo? Bu akşam biz de oraya gideceğiz değil mi Jun Woo? Sizi de gideceğiniz yerin yakınlarına kadar bırakırız. Ver bir adrese bakayım.
Kang Min adresi bir kaç defa baştan baştan okuduktan sonra telefonu Jun Woo'ya uzattı:
-Ya Jun Woo, biz de buraya gitmiyor muyuz yoksa ben mi adresi yanlış hatırlıyorum?
Jun Woo adresi okuduktan sonra:
-Ya, sizin burada ne işiniz var? Ne diye gidiyorsunuz?
-Dedim ya babamın eski bir arkadaşı-
-Babanın eski arkadaşı kim?
-Ya ne bileyim söylemedi adını gidelim orada tanıştırıcam dedi o kadar.
-Neyin peşinde bu adam ya.. İyi hadi kalkın gidelim.
-Şimdi mi? Niye?
-Çünkü babamın ne söyleceğini çok merak ediyorum.
Rae Na şaşkınlıkla:
-Ba-baban?
-Hıı, benim ailemin evi bu adres. Hani Jun Se de yarın akşam eve gel demişti ya..
-Jun Se? ağabeyin?
-Hıı, ağabey tabi.. Hadi gidelim.
Kimse Jun Woo'nun neden böyle davrandığını anlayamamıştı ama mecbur onu takip edeceklerdi. Tam kalkarlarken Rae Na:
-Hye Na, siz yemeğinize devam edin ya rahatsız olmayın. Yarın okulda görüşürüz tamam?
-Peki hadi görüşürüz.
Jun Woo en önden gidip arka koltuğa yerleşti. Kang Jun da arkaya geçerken Rae Na öne yöneldi. Jun Woo:
-Yaa, ne diye öne oturuyorsun, burada yer var. Kang Jun'u camın kenarına iteleyerek kendisi kapı tarafına geçti ve kapıyı açtı:
-Gelsene be.
Hatta cevap beklemeden Rae Na'yı çekip yanına oturttu.
Han Kang Min arabayı çalıştırırken kendi kendine söylendi: "Bu Jun Woo'nun derdi ne ya.."
****
Eve varıp arabadan indiklerinde Jun Woo en öne geçti ve gidip zili çaldı. Kapı açılınca hızla içeri girdi ve alışıldık bir hareketle ayakkabılarını terliklerle değiştirip salona geçti. Salonda babasının yanında tanımadığı iki adam ve "hyung"u Jun Se vardı. Formaliteden de olsa eğilerek onları selamladı. Babası:
-Aa gelmişsin, ne zamandır göremedik seni buralarda, dedi ve ayağa kalkıp Jun Woo'ya sarılacakmış gibi ileri doğru geldi. Jun Woo belli etmeden geriye doğru çekildi ve:
-Evet baba uğrayamadım, şey, annem?
-İçerde...
Tae Sang oğlunun ona sarılmamasına biraz içerlemişti ama belli etmeden koltuğuna dönecekken Jun Woo'nun arkasından eve giren Rae Na ve Kang Jun'u farketti.
-Yoksa.. Kang Jun ve.. Rae Na?
-E-evet.
-Kocaman olmuşsunuz! Sizi görmeyeli ne kadar oldu? Ahi kaç yaşındaydınız, 2?
Rae Na merakla Kang Jun'un arkasından salona girince koltuklara yerleşmiş amcasıyla babasını gördü. Eğilip selamladı.
Tae Jung:
-Yaa hyung, yeğenlerimin bu kadar büyüdüğüne inanamıyorum!
Jun Woo:
-Y-y-yeğen?
-Durun, geçin bakaklım bir şöyle, Jun Se, sen de gel, dedi Tae Jung ve çocuklar karşılarındaki koltuğa yerleşirken Tae Jung da gidip "ağabeyler"inin arasına yerleşti.
Tae Kang:
-Rae Na, demiştim ya hani eski bir arkadaşım diye..
Tae Sang:
-Şey, Tae Jung bizim kuzenimiz oluyor. Yirmilerimize kadar beraber büyüdük hatta. Kardeşimiz sayılır.
Kang Jun şaşkınlıkla babasına baktı.
-17 yıldır tanımadığım bir-amcam mı var? Her şeyi geçtim, Jun Woo kuzenim mi oluyor şimdi benim, buna fena gülerim işte!
Kang Jun bir yandan gülerken diğer yandan da yanındaki Jun Woo'nun saçlarını karıştırdı:
-Ya, naber küçük kuzen? Oyy yanakların da ne güzelmiş hyungun bir defa makas alsın mı?
-Ne küçüğü be!
-Ben senden ay büyüğüm ya, Kang Jun bir eli Jun Woo'nun kafasındayken diğer elini de Rae Na'nın omuzuna attı:
-Sen de benim küçüğüm oluyorsun, e madem ailemiz kalabalıklaştı, aile bağlarımızı kuvvetlendirelim, bundan sonra bana oppa diyeceksin anlaştık mı? A bir de, bu eteğim niye bu kadar kısa bakayım senin?
Rae Na sinirle Kang Jun'a döndü, önce Kang Jun'u bakışlarıyla bir güzel ezdi. Hemen sonra, Jun Woo ve Rae Na aynı anda Kang Jun'un kafasına bir güzel geçirdiler.
Kang Jun:
-Aah, acıdı ama, şaka yapıyordum be şaka! Soğuk nevaleler sizi, aman, demezseniz demeyin, hıh.
Kang Jun küskün bir şekilde ellerini birbirine kavuşturup arkasına yaslandı ve somurttu. Tae Jung gülerek:
-Demek zaten yakındınız, harika oldu bu!!
O böyle mutlu bir şekilde çığırınca Rae Na'yla Jun Woo yine aynı anda öldürücü bakışlarını Tae Jung'a yönettiler.
Tae Kang ortamı sakinleştirmek istercesine:
-A, bir de, şey, Rae Na, ev işini hallettik gibi.
Rae Na siniri azıcık bile inmemiş bir şekilde babasına döndü. Bu ne ya, bir de Jun Woo'yla aile mi olacaktı, ne ailesi be?!
Rae Na:
-Hı, ne? Hallettin mi?
Tae Jung:
-Buraya taşınıyorsunuz?
-NE!
Tae Jung biraz mahcup bir şekilde:
-şey, sizi de bu yüzden buraya çağırdım zaten biraz, Jun Se, Jun Woo, artık eve dönmenizi istiyorum.
Bu defa şaşırma sırası Jun Woo'yla Jun Se'deydi. Bir ağızdan:
-N-nereye? Ne dönmesi?
Tae Jung:
-Şirket başkanlarınızla görüştüm, solo sanatçılar olduğunuz için tek yaşıyorsunuz, ailenizin yanında yaşamanızın sorun olmayacağını söylediler.
Jun Woo:
-Başkan böyle dedi diye onun dediğini mi yapacağım illa? Hayır, istemiyorum, dönmüyorum ben, söyleyecekleriniz bittiyse kalkıyorum artık.
O tam ayaklanacakken Jun Se kolundan tutup geri oturttu:
-Bekle.
Jun Woo sinirle Jun Se'ye döndü:
-Ne?
-Biraz kalsak, biraz, bir iki ay, sonra istersen döneriz.
-Ne? Kal sen, beni yokum.
Jun Woo kalkıp kapıya doğru giderken Jun Se de peşinden kalktı ve kolundan tutup salonun dışına götürdü,
-Ya, birazcık kalsan?
-Senin haberin var mıydı?
-Ne?
-Bu babamın bizi geri eve döndürmesi falan, haberin var mıydı?
-Şşey, annem, annem söylemişti..
-İyi sen kal o zaman.
-Jun Woo, annemin hatırı için bak, en azından bir iki ay kalamaz mısın? Bir ay bile mi olmaz?
Jun Woo omuz silkince, Jun Se:
-Tamam hadi annemi boşver, Rae Na.
-Ne olmuş ona?
-Jun Woo, kes şunu. Okulda Rae Na'ya nasıl yapıştığını gördüm, ona nasıl baktığının da farkındayım. Onun için kal burada.
-Rae Na da burada kalmamdan hoşlanmaz.
-Sen ne zaman başkalarını düşünmeye başladın ki? Aksine Rae Na'nın istemediği bir şeyi yapmak hoşuna gider diye düşünmüştüm...
Jun Woo biraz duraksadı. Onun eviydi sonuçta, Rae Na istese de istemese de orada kalabilirdi.
Ama ilginç olan şuydu ki, Jun Woo'nun aklı karman çormandı. Rae Na'yı sürekli yanında mı görmek istiyordu? Yoksa dibinden ayrılmayarak onu sinir etmek mi?
Tamam tamam..
-Peki, iyi, ama sadece bir ay, tamam mı?
Jun Se kocaman bir gülümsemeyle:
-Tamam!!
---BÖLÜM SONU---
-Ya, sizin burada ne işiniz var? Ne diye gidiyorsunuz?
-Dedim ya babamın eski bir arkadaşı-
-Babanın eski arkadaşı kim?
-Ya ne bileyim söylemedi adını gidelim orada tanıştırıcam dedi o kadar.
-Neyin peşinde bu adam ya.. İyi hadi kalkın gidelim.
-Şimdi mi? Niye?
-Çünkü babamın ne söyleceğini çok merak ediyorum.
Rae Na şaşkınlıkla:
-Ba-baban?
-Hıı, benim ailemin evi bu adres. Hani Jun Se de yarın akşam eve gel demişti ya..
-Jun Se? ağabeyin?
-Hıı, ağabey tabi.. Hadi gidelim.
Kimse Jun Woo'nun neden böyle davrandığını anlayamamıştı ama mecbur onu takip edeceklerdi. Tam kalkarlarken Rae Na:
-Hye Na, siz yemeğinize devam edin ya rahatsız olmayın. Yarın okulda görüşürüz tamam?
-Peki hadi görüşürüz.
Jun Woo en önden gidip arka koltuğa yerleşti. Kang Jun da arkaya geçerken Rae Na öne yöneldi. Jun Woo:
-Yaa, ne diye öne oturuyorsun, burada yer var. Kang Jun'u camın kenarına iteleyerek kendisi kapı tarafına geçti ve kapıyı açtı:
-Gelsene be.
Hatta cevap beklemeden Rae Na'yı çekip yanına oturttu.
Han Kang Min arabayı çalıştırırken kendi kendine söylendi: "Bu Jun Woo'nun derdi ne ya.."
****
Eve varıp arabadan indiklerinde Jun Woo en öne geçti ve gidip zili çaldı. Kapı açılınca hızla içeri girdi ve alışıldık bir hareketle ayakkabılarını terliklerle değiştirip salona geçti. Salonda babasının yanında tanımadığı iki adam ve "hyung"u Jun Se vardı. Formaliteden de olsa eğilerek onları selamladı. Babası:
-Aa gelmişsin, ne zamandır göremedik seni buralarda, dedi ve ayağa kalkıp Jun Woo'ya sarılacakmış gibi ileri doğru geldi. Jun Woo belli etmeden geriye doğru çekildi ve:
-Evet baba uğrayamadım, şey, annem?
-İçerde...
Tae Sang oğlunun ona sarılmamasına biraz içerlemişti ama belli etmeden koltuğuna dönecekken Jun Woo'nun arkasından eve giren Rae Na ve Kang Jun'u farketti.
-Yoksa.. Kang Jun ve.. Rae Na?
-E-evet.
-Kocaman olmuşsunuz! Sizi görmeyeli ne kadar oldu? Ahi kaç yaşındaydınız, 2?
Rae Na merakla Kang Jun'un arkasından salona girince koltuklara yerleşmiş amcasıyla babasını gördü. Eğilip selamladı.
Tae Jung:
-Yaa hyung, yeğenlerimin bu kadar büyüdüğüne inanamıyorum!
Jun Woo:
-Y-y-yeğen?
-Durun, geçin bakaklım bir şöyle, Jun Se, sen de gel, dedi Tae Jung ve çocuklar karşılarındaki koltuğa yerleşirken Tae Jung da gidip "ağabeyler"inin arasına yerleşti.
Tae Kang:
-Rae Na, demiştim ya hani eski bir arkadaşım diye..
Tae Sang:
-Şey, Tae Jung bizim kuzenimiz oluyor. Yirmilerimize kadar beraber büyüdük hatta. Kardeşimiz sayılır.
Kang Jun şaşkınlıkla babasına baktı.
-17 yıldır tanımadığım bir-amcam mı var? Her şeyi geçtim, Jun Woo kuzenim mi oluyor şimdi benim, buna fena gülerim işte!
Kang Jun bir yandan gülerken diğer yandan da yanındaki Jun Woo'nun saçlarını karıştırdı:
-Ya, naber küçük kuzen? Oyy yanakların da ne güzelmiş hyungun bir defa makas alsın mı?
-Ne küçüğü be!
-Ben senden ay büyüğüm ya, Kang Jun bir eli Jun Woo'nun kafasındayken diğer elini de Rae Na'nın omuzuna attı:
-Sen de benim küçüğüm oluyorsun, e madem ailemiz kalabalıklaştı, aile bağlarımızı kuvvetlendirelim, bundan sonra bana oppa diyeceksin anlaştık mı? A bir de, bu eteğim niye bu kadar kısa bakayım senin?
Rae Na sinirle Kang Jun'a döndü, önce Kang Jun'u bakışlarıyla bir güzel ezdi. Hemen sonra, Jun Woo ve Rae Na aynı anda Kang Jun'un kafasına bir güzel geçirdiler.
Kang Jun:
-Aah, acıdı ama, şaka yapıyordum be şaka! Soğuk nevaleler sizi, aman, demezseniz demeyin, hıh.
Kang Jun küskün bir şekilde ellerini birbirine kavuşturup arkasına yaslandı ve somurttu. Tae Jung gülerek:
-Demek zaten yakındınız, harika oldu bu!!
O böyle mutlu bir şekilde çığırınca Rae Na'yla Jun Woo yine aynı anda öldürücü bakışlarını Tae Jung'a yönettiler.
Tae Kang ortamı sakinleştirmek istercesine:
-A, bir de, şey, Rae Na, ev işini hallettik gibi.
Rae Na siniri azıcık bile inmemiş bir şekilde babasına döndü. Bu ne ya, bir de Jun Woo'yla aile mi olacaktı, ne ailesi be?!
Rae Na:
-Hı, ne? Hallettin mi?
Tae Jung:
-Buraya taşınıyorsunuz?
-NE!
Tae Jung biraz mahcup bir şekilde:
-şey, sizi de bu yüzden buraya çağırdım zaten biraz, Jun Se, Jun Woo, artık eve dönmenizi istiyorum.
Bu defa şaşırma sırası Jun Woo'yla Jun Se'deydi. Bir ağızdan:
-N-nereye? Ne dönmesi?
Tae Jung:
-Şirket başkanlarınızla görüştüm, solo sanatçılar olduğunuz için tek yaşıyorsunuz, ailenizin yanında yaşamanızın sorun olmayacağını söylediler.
Jun Woo:
-Başkan böyle dedi diye onun dediğini mi yapacağım illa? Hayır, istemiyorum, dönmüyorum ben, söyleyecekleriniz bittiyse kalkıyorum artık.
O tam ayaklanacakken Jun Se kolundan tutup geri oturttu:
-Bekle.
Jun Woo sinirle Jun Se'ye döndü:
-Ne?
-Biraz kalsak, biraz, bir iki ay, sonra istersen döneriz.
-Ne? Kal sen, beni yokum.
Jun Woo kalkıp kapıya doğru giderken Jun Se de peşinden kalktı ve kolundan tutup salonun dışına götürdü,
-Ya, birazcık kalsan?
-Senin haberin var mıydı?
-Ne?
-Bu babamın bizi geri eve döndürmesi falan, haberin var mıydı?
-Şşey, annem, annem söylemişti..
-İyi sen kal o zaman.
-Jun Woo, annemin hatırı için bak, en azından bir iki ay kalamaz mısın? Bir ay bile mi olmaz?
Jun Woo omuz silkince, Jun Se:
-Tamam hadi annemi boşver, Rae Na.
-Ne olmuş ona?
-Jun Woo, kes şunu. Okulda Rae Na'ya nasıl yapıştığını gördüm, ona nasıl baktığının da farkındayım. Onun için kal burada.
-Rae Na da burada kalmamdan hoşlanmaz.
-Sen ne zaman başkalarını düşünmeye başladın ki? Aksine Rae Na'nın istemediği bir şeyi yapmak hoşuna gider diye düşünmüştüm...
Jun Woo biraz duraksadı. Onun eviydi sonuçta, Rae Na istese de istemese de orada kalabilirdi.
Ama ilginç olan şuydu ki, Jun Woo'nun aklı karman çormandı. Rae Na'yı sürekli yanında mı görmek istiyordu? Yoksa dibinden ayrılmayarak onu sinir etmek mi?
Tamam tamam..
-Peki, iyi, ama sadece bir ay, tamam mı?
Jun Se kocaman bir gülümsemeyle:
-Tamam!!
---BÖLÜM SONU---
Kang Jun'un tavuk sahnesinde nasıl pönkürdüğğmü zaten biliyosun ahdksjdkadksjsksj evdede gene aynı şekil bir krize girdim. Woo yongcuğum hepimiz biliyoruz ki sen Rae Na ile yaşamak istiyon ne araya sorun çıkartıyon ulan? Bi dur şurda 2 dk playful kiss çekicez kejsjdkdjs bak sende KHJ yerine oynayacaksın wkjdakdjsljs Ama favori sahnem tabikide tavuk sahnesiydi slkdksjdld
YanıtlaSilOlay yemege gelnce becerilerimizin gelistigini biliyosun tabi ajjxajjjsx bi saattir bakiyirum woo yong kim ne alaka hikayeler mi karisti evet bunlari ciddi ciddi dusundum ajjswjjzqj jun woo yavrum birak iki atar yapsin babasina cik cik. Asil jun se yle napicam onu dusunuyorum. Cidden napsam ki... Ohom. Neyse. Tavuk sahnelerinin devami gelecek, ben de sevdim oralari eheheeheuhe saka maka woo yongdan da bekliyorum o sahneleri haberin olsun sjhdshd
YanıtlaSil