29 Ağustos 2013 Perşembe

7.Bölüm

Yine tanıdık banyo kavgasına uyandı. Son iki haftadır olduğu gibi.. Hemen yan taraftaki banyonun önünde duvarları aşıp gelen bir ağabey kardeş tartışması yaşanıyordu.

Jun Woo:

-Ya, benim acelem var bir kere okula yetişeceğim daha! Jun Se:

-Benim okulum yok mu sanıyorsun? Eğer profesör Kim'in dersine bir kez daha geç kalırsam beni almayacak!

Rae Na duyduklarına dayanarak Jun Woo'nun bir dahaki hamlesinin ne olacağını biliyordu. Tartışmanın tam bu kısmında Jun Woo, Jun Se'yi ittirip içeri girmeye çalışırdı, Jun Se de ona karşılık vermeye kalkınca ikisi birbirlerine girerlerdi ve bir tarafın çekiştirmesiyle yere yığılıp, orada tepinmeye devam ederlerdi. Evet evet, çok çocukça.

Rae Na'ya göre Jun Woo'nun böyle davranması normaldı ama Jun Se ilk bakışta çok daha oturaklı bir tip gibi görünmüştü gözüne. Onun da aynı şekilde çocukça davranması şaşırtıcıydı.

Koridordan gelen patırtıya bakılırsa hala yerdelerdi. "Bari benim bir işime yarasın bu durum" diye düşündü ve yataktan kalkıp önceki gece kapının arkasına astığı havlusunu aldı ve sessizce kapıyı açıp yerdekilerle göz teması kurmamaya çalışarak çabucak yandaki kapıdan banyoya girdi. O kapıyı kaparken hala boğuşan Jun Se durumu farketmişti bile:

-Ya ya ya! Jun Woo kalk üstümden Rae Na girdi yine yaaaa!!

-Ne? PARK RAE NA! HİLE YAPIYORSUN! Çıksana!!

Rae Na tabiki cevap vermedi. 15 dakika sonra işini bitirmişti, havluru saçına sarıp kapıyı açınca kapıya yaslanmış Jun Woo ve Jun Se'nin üzerine yığılmasından son anda kaçabildi. Rae Na:

-N-noluyo ya!

Jun Se:

-Çok garip, hiç ses çıkarmıyorsun. İçeride ne yaptın öyle?

Jun Woo:

-Koku da gelmiyor bak. Cidden ne yaptın ki? Rae Na ters ters baktıktan sonra havlusuna dokundu:

-Kusura bakmayın gençler sıcak suyu birazcık tüketmiş olabilirim. Eh, idare edeceksiniz artık.. Jun Woo:

-YA! BUNA HAKKIN YOK! YİNE Mİ SOĞUK SU YA!

O kendi kendine söylenmek gibi bir gaflete düşünce Jun Se bundan yararlanıp banyoya daldı ve kapıyı kilitledi:

-Benimki en azından ılık olacak!

Rae Na odasına geçip giyinmiş, saçını kurularken Jun Woo'nun annesinin sesi duyuldu:

-KAHVALTI HAZIR HALA GİYİNMEDİNİZ Mİ SİZ!

Rae Na inip herkesi selamladıktan sonra her zamanki gibi masaya babasının yanına oturdu. Tae Sang:

-Rae Na, Jun Woo ve Jun Se uyandı mı? Gelmiyorlar mı aşağıya? Rae Na gülümseyerek:

-Yukarıdaki gürültüleri duymadınız mı, kalktılar tabi. Rae Na'nın babası birden bir şey hatırlamış gibi Rae Na'ya döndü:

-A bak, haplarım bitti demiştin dimi, çıkmadan önce isimlerini bir daha yaz da bugün unutmadan onları alayım. Rae Na kafasıyla onaylarken:

-En az 10 yıldır aynı hapları kullanıyorum ve sen hala bana isimlerini sorup duruyorsun. Bazen babam olduğundan şüphe ediyorum, hayır yani nasıl benim gibi zeki bir kız seninle aynı genleri taşıyabilir ki?

Masaya Tae Sang ve Tae Kang'ı kapsayan belli belirsiz bir gerginlik düştü. Tae Kang bunu bozmaya çalışarak gülümser gibi oldu ve:

-Bakıyorum da pek bir mütevazıyız bugün? Rae Na saçlarını arkaya doğru savurarak:

-Tabi canım, her zamanki halim.

-Ben de harçlığını verirken biraz mütevazı olsam nasıl olur acaba...

Tae Sang gülerek onlara baktı:

-Hyung, ne ilacı? Tae Kang:

-A, anlatmamış mıydım daha önce, kalbi için, Rae Na'nin kalbi için.

Jun Woo'nun annesi endişeyle bakarken:

-Rae Na'nın kalbi, için mi? Rae Na babasını beklemeden bu soruyu cevapladı:

-Doğuştan gelen bir şey. Annemde de varmış, şey gibi, kalbim arada sırada tekliyor. Tae Kang:

-Şakası yapılacak bir şey mi bu? Ritim bozukluğu var işte, daha önce biri 4 diğeri 12 yaşındayken ufak çaplı kalp krizleri geçirdi, 2 DEFA.

Tae Sang:

-Ya hyung, bunu nasıl daha önce anlatmazsın, azımsanacak bir konu değil bu, kalp krizi ne demek??

Tam o sırada Jun Woo merdivenlerden inmiş masaya yaklaşıyordu. Jun Woo:

-Kalp krizi mi? Kim geçirmiş kalp krizini?

Rae Na hala dalga geçer gibiydi, parmağını kaldırdı:

-Yaa, ablanız neler gördü geçirdi..

Tae Kang bu şakanın uzamasından rahatsız olmuş gibiydi:

-Rae Na, uzatma, gerçekten bir şey gördün geçirdin sanacaklar, şakası yapılır mı bunun ya, oldu bitti işte, haplarını alıyor artık, asıl tedaviye reşit olunca başlanacaktı, ah cidden, burada da iyi bir doktor bulmak lazım şimdi.

Tae Sang:

-Takılman gereken bir şey değil bu, buluruz.

Rae Na'nın yanına oturmuş olan Jun Woo ona doğru eğildi ve kulağına:

-Cidden 2 defa kalp krizi mi geçirdin? Nasıl mümkün oluyor ya bu?

Rae Na aynı fısıltıyla cevap verdi:

-Ne olmuş yani ufak çaplılardı işte.

Jun Woo inanamayan gözlerle Rae Na'ya baktı. Bir kız nasıl bu kadar rahat davranabilirdi ya, kalp krizi KALP. Beraber yaşadıkları 2 hafta içerisinde biraz umursamaz bir tip olduğunu anlamıştı zaten ama bu kadarı da fazla diye düşündü. Sağlık sorunlarını da mı takmıyordu yani? Saçma sapan şeyler mi yaşamıştı acaba bu kadar duygusuz bir hale gelebilmek için?

Kahvaltıdan sonra kapıya çıkmış onları okula bırakması için Han Kang Min'i beklerlerken Jun Woo, Rae Na'nın ruh halinin bir anda değiştiğini farketti. Sabahki gibi neşeli değildi. Onu biraz da kızdırmaktan korkarak sakince merak ettiği konuya girdi:

-Kalp krizi geçirmen.. Nasıl desem.. Normal bir durum değil..

-Normal bir durum olsa sence de çok komik olmaz mıydı? Değilse nolmuş, oluyor, atlatırsan yaşamaya devam edip bir sonraki krizi bekliyorsun, onu da atlatırsan bir diğerini. Babam bunu biraz fazla abartıyor ama bence.

-Kızım delirdin mi sen, abartılmayacak bir şey mi sence bu? Hayır yani kalp krizi diyoruz, ölümüne sebep olabilir.

-Herkes bir gün ölecek, benimki kalp krizinden olsa ne farkeder?

-Ölümü çok hafife alıyorsun.

-Sen de daha önce ölen birilerini görmüş gibi konuşuyorsun

-Ne fark eder? Ölmekten korkmak için illa onunla karşılaşmak mı lazım?

-Hayır, ölümle karşılaşmak ve birilerinin ölümüne şahitlik etmek farklı şeyler.

-Peki, sen bunu nereden biliyorsun?

-Daha önce ölen birilerini gördüm.

Jun Woo şaşkınlıkla başını kaldırdı. Rae Na dimdik durmuş, yüzünde aynı zamanda hem gergin, hem de kararlı bir ifadeyle ileriye doğru bakıyordu. Nereye baktığını kestiremedi ama onu daha önce hiç böyle görmemişti. Gerçekten.. Gerçekten ölen birilerini mi görmüştü? Saçmalık.. Ağzından cevabını duyunca hemen pişman olacağı bir soru çıktı:

-Kim?

Rae Na bir milim bile kıpırdamadan aynı soğukkanlılıkla cevap verdi:

-Annem.

Jun Woo yutkundu:

-Ben.. Şey.. Bilmiyordum, annenin..

-Daha önce hiç bundan bahsettiler mi?

-Kimler?

-Annenle baban işte.

-Ben.. Ne bileyim.. İki hafta öncesine kadar babamın çocukluk arkadaşlarının varlığından bile haberim yoktu ki..

-Doğru, daha önce hiç bahsetmemişlerdi dimi..

Jun Woo yine pişman olacağı bir soru sordu:

-Neyden?

-Annemin öldürülmesinden.

Jun Woo gürültülü bir şekilde yutkundu.

-Annen.. Öl-öldürüldü mü? Bilmiyordum-

-Hiçbir şeyi de bilmiyormuşsun sen ya. Gerçi kimse bilmiyor bunu. Ben bile hatırladığım şeyin ne olduğundan emin değilim.

-Niye durup dururken.. Annenden-

-Bugün annemin ölüm yıldönümü.

-Ne??

-Asıl ironik olan ne biliyor musun?

-Eminim babam da farkındadır ama benim moralimi bozmamak için şimdiden sesini çıkarmamıştır. Her sene aynı şeyi yapıyor zaten. Okuldan çıkınca arayıp eve erken gelmemi, anma töreni yapacağımızı da söyler eminim. Hep aynı..

-Bir saniye, sabahki neşeli halin, oyun mu oynuyordun?

-Sana bugün annemin günü diyorum ve sadece sabahki mutluluğumu mu sorguluyorsun? Beynin düşündüğümden daha yavaş çalışıyor sanırım.

Jun Woo cevap vermedi-doğrusu biraz utanmıştı. İçeride tam bir aile saadeti yaşanıyordu ve Rae Na belli etmemeye çalışsa da bu duruma biraz kırgın olduğu ortadaydı. “Haklı da” diye düşündü Jun Woo. Yaşıtlarının annesi, babası, ağabeyleri vardı, Rae Na’nınsa sadece bir babası.. Her şeyden öte, annesi cinayete kurban gitmişti demek.. Aslında bu cinayet olayının nasıl olduğunu da acayip derecede merak ediyordu ama bir pot daha kırıp Rae Na’dan dayak yemek istemediğinden başını öne eğip susmayı tercih etti. Kulaklıklarını takarken Rae Na’nın yürüyerek uzaklaştığını fark etti.

-Rae Na! Nereye gidiyorsun? Hyung birazdan burada olur.

-Hava almak istiyorum biraz. Durağa kadar yürüyüp otobüsle giderim.

Bunları söylerken arkasını bile dönmemişti. Jun Woo biraz-ama sadece biraz oflanarak çantasından kepiyle gözlüğünü bulup taktı ve Rae Na bu durumdan bihaber olsa da peşinden yürümeye başladı. Bir yandan da Kang Min’e mesaj çekip bugün gelmesine gerek olmadığını, babasının bırakacağını, veya bunun gibi birkaç zırvalığı yazdı. Büyük ihtimalle menajeri bu kısa mesajdan kıllanıp onu arayacaktı ama Jun Woo telefonun titreşimini de kapayıp sessize aldıktan sonra çantasının derinliklerine fırlatıp başındaki kepi iyice yerleştirdi ve Rae Na’nın peşinden yürümeye başladı.

Rae Na başını önüne eğmişti, sakin adımlarla yürüyordu, sırt çantasının öne gelen kollarına sımsıkı tutunmuştu. Jun Woo gidip de “Arkandayım ha haberin olsun” diyerek onu kızdırmaktansa o fark edene kadar aralarındaki mesafeyi koruyarak yürümeye karar verdi. Bir kaç defa flaşın patlama sesini duyar gibi oldu ancak çok önemli bir şey yoktu. Herhangi bir fandır belki diye düşündü.

Uzun süre yürüdükten sonra otobüs durağına vardılar. Jun Woo hiç alışık olmadığı biçimde o kadar yürümüş, üzerine bir de 10 dakikadan fazla durakta beklemişti. Rae Na’ysa hala başı önünde, Jun Woo’dan bihaber kendi halinde takılıyordu. Bu normal insanların yaşamı da ne kadar zordu canım.. Ama Jun Woo en büyük şoku yaklaşan otobüsü görünce yaşadı. İçerisi TIKLIM TIKLIMDI!! Bir durakta bekleyen onlarca insana baktı, bir de otobüsün içindeki sürüye ve, o an içinden Rae Na’yı kolundan tutup çekmek, ve Han Kang Min’i geri çağırıp arabaya atlayarak okula, hatta hayır ne okulu, Rae Na’nın rahatça bağırıp çağırabileceği, hatta isterse ağlayabileceği bir yerlere gitmek geçti. (sonra üşendi falan sflgkjdflkjgldkjf tamam tamam biliyorum jun woo ben değil klgdflkjgdflg yani şaka lan ne üşenmesi yok üşenme falan ldfkgjf) Ama yapmadı. Çünkü Rae Na’yı deli gibi kızdıracağını biliyordu. Yine de yapabileceği bir şey vardı..

Yanaşan otobüse doluşmaya çalışan insanların içine Rae Na’yı buldu ve elini sıkıca tuttuktan sonra olabildiğince sarılıp otobüse bindi. Rae Na bir anlık şokla gözleri kocaman açılmış bir şekilde elini tutan sapığa baktı. Onun Jun Woo olduğunu fark etmeseydi büyük ihtimalle çoktan malum yerine tekmeyi basmıştı.

-YA KANG JU-

Jun Woo refleks olarak boştaki elinin işaret parmağını Rae Na’nın dudaklarına bastırıp bağırışını durdurmayı başardı.

-Tamam tamam benim bağırma sakın bu kalabalıkta bir de fanlarım falan çıkarsa öldük demektir. Şimdi bak, seni cama yaslayacağım ve ben de önüne geçip başkalarının sana sürtünmesini engelleyeceğim, tamam mı?

Rae Na daha cevap veremeden Jun Woo onu zorlukla yanaştığı camla kendi arasına almıştı. Sinirle kafasını kaldırdı ve Jun Woo’ya baktı.

-Manyak mısın nesin n’apıyorsun burada?!

Jun Woo gülümseyerek ona iyice sokuldu:

-Mutlu olmadın mı yoksa beni gördüğüne? Bak, bu herkese verdiğim bir hizmet değildir; bugünlük koruyucu meleğin olacağım Park Rae Na.

-Ne koruyucu meleği?? Delirdin mi? Hem biraz çekilsene, nefes alamıyorum!

Rae Na kıvranırken Jun Woo onu daha da sıkı tuttu ve biraz sırtını dikleştirerek aralarına 2 santim daha mesafe koymayı başardı.

-Şimdi nasıl?

-Hala boğucu. Ne diye sıkıştırdın ki beni buraya.

-Ne, yabancıların.. Yabancı adamların.. Seni.. Şey.. Seni taciz etmelerinden daha iyidir değil mi?

-Ne tacizi be manyak mısın paranoyağa bak.

Jun Woo, Rae Naya sus işareti yaparak 1 metre kadar ilerilerindeki kahverengi şapkalı adamı gösterdi.

-Şuradaki adamı görüyor musun, kahverengi şapka ve kırmızı kravatlı olanı.

Rae Na evet anlamında başını salladı.

-2 sokak geriden beri seni takip ediyordu. Ayrıca o 3.düğmeden itibaren iliklenmiş uzun ceketin de altında hiçbir şey olmadığına dair sana yemin edebilirim. Klasik sapık işte, pis tacizci.

-Sen, beni 2 sokak geriden beri takip mi ediyordun?

-Hayır seni evin önünden beri takip ediyorum.

-Neden?

-Ben.. Şey.. İşte.. Korumak için. Dedim ya bugünlük koruyucu meleğinim.

-Nedenini söylemedin ama. Yoksa.. Bana acıyor musun?

-Hayır! Ne alakası var!

-Ne bileyim, sana hiç huyum olmadığı halde kendimle ilgili bir sürü şey anlattım, annemi, öldürülüşünü. Bana acımış olman beni kızdırmıyor. İnsani içgüdüler işte, gayet normal..

-Sana acıdığım falan yok Rae Na! Ben sadece.. Sadece.. Tek başına olmandan hoşlanmıyorum, o kadar.

Bunları söylerken gözü hala Rae Na’ya yiyecek gibi bakan şapkalı adamdaydı. Rae Na’nın ona cevap vermesini beklemeden arkasındaki kadının da kıpırdanmarından rahatsız olduğu gerçeğini de hesaba katarak biraz daha ilerleyip onun iyice sıkışmasına sebep oldu. Ama rahatsız olmaması için bir kolu Rae Na’nın başının arkasında, diğeri tüm vücudunu sarmış bir biçimdeyken başını da şampuan kokan saçlarına gömdü. Dışarıdan görenler onları bir çift sanabilirdi, ama Jun Woo, Rae Na’nın tüm bu yaptıklarını sadece tacize uğramasını engellemek için yaptığını düşünmesini istiyordu. Tamam aslında sebep bu gibiydi ama Jun Woo en temel nedenin bir türlü kendine itiraf edemediği o şey olduğunu biliyordu. Jun Woo, Rae Na’dan hoşlanıyordu.. Kariyere sahip ünlü bir yıldızken, okulunun göz bebeğiyken, gelip kendisini küçük düşüren bu kızdan hoşlanıyordu. İçinde bunun dışında bir de korku vardı, o an Jun Woo, Rae Na’yı gerçekten sevmediğinden korktu. Ya onu gerçekten sevmiyorsa, ya sadece hayatına giren ilk farklı insan olduğu için ona ilgi duyuyorsa? Korktuğu şey bile, sırf bu yüzden Rae Na’yı incitmekti.

Bir anlığına tüm bu aptal düşünceleri kafasından uzaklaştırdı ve Rae Na’nın saçlarını koklayarak içinden bu otobüs yolcuğunun hiç bitmemesini diledi…


6 Ağustos 2013 Salı

6.Bölüm

Han Kang Min arkada sinirden kıpkırmızı olmuş Jun Woo'ya bakıp bir yandan arabayı sürerken gülmeye devam etti. Jun Woo heyecanla bağırmaya devam etti:

-Ya hyung!! Biraz daha hızlı olsana otobüse bindiler ya takip et takip!! Kang Min:

-Ya Jun Woo biraz daha beni stres yapmaya devam edersen çarpıcam ağzının ortasına bir rahat dur takip ediyoruz işte. Kang Jun:

-Ya amca!! Hadi pallee palle!! (hızlı hızlıı)

Kang Min bir saattir gülmelerine katılan yeğeinene baktı. Mae Jin'in de ciddileştiğini gördü. Ne oluyordu bu çocuklara ya?

-Mae Jin, sen kimi kesiyorsun bakayım? Mae Jin:

-Ne kesmesi ya yok kimseyi kestiğim falan yola bakıyorum ben. 

Kang Min:

-Hadi len ordan yeter be iki kız için hepinizin dibi düşmüş. Etmiyorum lan takip falan

Çocukların 3'ü bir ağızdan bağırmaya başladılar:
-YAAAA!!!!! 

***** 

(bu arada otobüste) 

Min Sup:

-Kızlaar..

Hye Na:

-Hıı? 

-Acıktım ben.

-Eve gidiyorsun zaten evde yersin. 

-Yaa.. Ama biz daha hiç beraber yemek yemedik.

-Ee?

-Hadi burada inelim. Bakın şurada tavuk dükkanı var.

Rae Na:

-Tavuk mu yiyeceğiz? 

Min Sup:

-Ne olmuş? Başka dükkan var mı ki? 

-E iyi de ben zaten akşam yemeğine gidiyorum. 

Min Hye da araya girdi:

-Ya olsun orada da yersin. Yiyemezsin  de Kore'nin yemeklerine daha alışamadım dersin. Hem bak buraya küçükken de hep gelirdik tavuğu çok lezzetlidir. 

Rae Na biraz gönülsüz de olsa kabul edince Hye Na stop tuşuna bastı. Otobüs durunca hemen arkalarındaki araba da durdu tabi. Kızların inip tavuk dükkanına doru yürüdüğünü gören Kang Jun sessizliğini hemen bozdu:

-OHAAA!! TAVUK YİCEKLEEER LAAAĞN!!!!

Mae Jin:

-Amaan tavuksa tavuk. Ne yapacağız bekleyelim mi çıkmalarını. 

Kang Jun:

-Ne beklemesi!! Biz de tavuk yemeliyiz bakın kokusu buraya kadar geliyor.

Mae Jin arkaya dönüp Kang Jun'un ensesine bir tane geçirdi. 

-Ne kokusu be rahat dur. Yakalanacak mıyız? 

Jun Woo:

-Bence de inelim. Hadi hadi... 

Kang Min: 

-Neyse ben de acıkmıştım zaten.

Jun Woo:

-Hyung, sen nereye?

-Yaa, bir de beni burada mı bırakmayı planlıyorsunuz? Vallahi seni başkana şikayet ederim, şanı şöhreti unuttu kız peşinde ortalıklarda dolanıyorum derim. 

Mae Jin: 

-Amca, cidden çok acıktın galiba? 

-Acıkmayı bırak o kızları sizin gibi 3 tane ergenin eline mi bırakacağım? Kim bilir ne yapacaksınız içeride.

Kang Jun:

-Yuh.. Ne yapacağız yemek yiyeceğiz tabiki. 

Kang Min:

-Banane. Ben de geliyorum. Yemek yemiş olurum hem. 

Jun Woo mecbur başını sallayıp kapıyı açtı. Kang Min torpido gözünden şapka ve gözlük çıkartıp Jun Woo'nun başına geçirdi.

-Bir de fanlarınla mı uğraşalım?

Jun Woo mecbur şapkayı başına iyice yerleştirip dışarı çıktı. Arkasında Kang Min, Mae Jin ve Kang Jun'la beraber tavuk dükkanına doğru ilerlemeye başladılar.


İçeri girdiklerinde iç tarafta otumuş olan Rae Na'yı gözleriyle buldu ve "azıcık kasıtlı" olarak yüksek sesle Mae Jin'le konuşmaya başladı:

-AAA, KIZLAR DA BURADAYMIŞ.

Rae Na başını kaldırdığında hızla yanlarına gelen Jun Woo'yu gördü. Jun Woo çabucak Rae Na'yı kaydırıp yanına yerleşti ve:

-Kang Jun, şuradaki masayı da çeksene sığalım.

Rae Na:

-Ya, sizin ne işiniz var burada?

Jun Woo:

-Şey, şey, biz, ıı

Kang Jun baktı bu iş olmayacak olaya müdahele etmeye kalkıştı:

-Şey biz acıktık da, hyung da buranın tavuğunu çok seviyormuş, buradan yiyelim dedik, şansa bak siz de burada çıktınız.

Hye Na:

-Hyung dediğiniz?

Kang Min en sonunda masa ve sandalyeyi yerleştirdikten sonra oturup:

-Ah, tanıtayım, ben Jun Woo'nun menajeri Han Kang Min. Aynı zamanda Mae Jin'in amcası oluyorum. 

Min Sup:

-Burayı seviyorsunuz demek. Ben de çok severim! Hangi çeşit tavuktan söyleyeceksiniz? Benim favorim sosla kızartılmış olanlar

Kang Min elbette daha önce bu dükkana gelmeyi bırak adını bile duymamıştı. Bozuntuya vermemek için masanın üzerine sabitlenmiş menüye bir göz gezdirdikten sonra:

-Şey, haşlanmış.. Iı.. haşlanmış sossuz bol tuzlu porsiyon söyleyeceğim.

-Bol tuzlu sossuz ne? Öyle bir çeşit mi varmış. E güzelse ben de deneyeyim o zaman.

Kang Min iyice kıpkırmızı olunca Jun Woo:

-Valla hyungun damak tadı berbattır, onun sevdiğinden alma sen. Her zamanki söylediğinden al bence, riske atmaya gerek yok.

Min Sup:

-İyi...

Rae Na'nın telefonu gürültülü bir biçimde çalmaya başlayınca zaten bir şey çaktıracaklar korkusundan sırılsıklam olmuş olan Jun Woo yerinden fırladı. Rae Na:

-Telefonum çalıyor sakin ol noluyoruz?

-Şey, tabi, telefon.. Ama nne diye bu kadar gürültülü ki bu zil sesin düzgün bir şey yapsana!

-Sana mı soracağım be zil sesim ne olsun diye?

Rae Na cevap beklemeden kalkıp telefonuna baktı. Amcası Tae Jung arıyordu.

-Efendim amca?

-Rae Na, Kang Jun2un nerede olduğunu biliyor musun telefonu kapalı ulaşamıyorum.

-A, yanımda ya. Dur vereyim.

-Ha vermene gerek yok, şey diyecektim, Kang Jun da seninle gelsin akşam yemeğine.

-Amca, sen de mi akşam yemeğinde olacaksın?

-Hıhı, hem sen de kaybolmazsın Kang Jun'la gelin.

-Hıı, tamam. O zaman görüşürüz akşama.

-Görüşürüz, geç kalmayın ama.

-Tamam, kapatıyorum.

Rae Na masadaki yerine geri döndü.

-Kang Jun baban aradı.

-Allah Allah, beni niye aramamış ki.

-Telefonun kapalıymış.

-Şarjı bitti heralde. Ne olmuş niye arıyormuş?

-Akşam sen de benimle geliyorsun.

-Nereye?

-Aa anlatmadım değil mi, babamın eski bir arkadaşı bizi akşam yemeğine davet etmiş.,oraya gidecektim, meğer siz de davetliymişsiniz. Beraber gideceğiz.

-Ha tamam. Nerede?

Rae Na telefonunu masanın üzerinden alıp babasının gönderdiği mesajı açtı ve Kang Jun'a uzattı. Kang Jun adresin bir kısmını yüksek sesle okuyup yaptığının çok saçma bir şey olduğunu farketti ve sesini alçalttı.

-Icheo sokağı, Ye-Ya Rae Na, burası uzakmış be..

Kang Min:

-Icheo? Bu akşam biz de oraya gideceğiz değil mi Jun Woo? Sizi de gideceğiniz yerin yakınlarına kadar bırakırız. Ver bir adrese bakayım.

Kang Min adresi bir kaç defa baştan baştan okuduktan sonra telefonu Jun Woo'ya uzattı:

-Ya Jun Woo, biz de buraya gitmiyor muyuz yoksa ben mi adresi yanlış hatırlıyorum?

Jun Woo adresi okuduktan sonra:

-Ya, sizin burada ne işiniz var? Ne diye gidiyorsunuz?

-Dedim ya babamın eski bir arkadaşı-

-Babanın eski arkadaşı kim?

-Ya ne bileyim söylemedi adını gidelim orada tanıştırıcam dedi o kadar.

-Neyin peşinde bu adam ya.. İyi hadi kalkın gidelim.

-Şimdi mi? Niye?

-Çünkü babamın ne söyleceğini çok merak ediyorum.

Rae Na şaşkınlıkla:

-Ba-baban?

-Hıı, benim ailemin evi bu adres. Hani Jun Se de yarın akşam eve gel demişti ya..

-Jun Se? ağabeyin?

-Hıı, ağabey tabi.. Hadi gidelim.

Kimse Jun Woo'nun neden böyle davrandığını anlayamamıştı ama mecbur onu takip edeceklerdi. Tam kalkarlarken Rae Na:

-Hye Na, siz yemeğinize devam edin ya rahatsız olmayın. Yarın okulda görüşürüz tamam?

-Peki hadi görüşürüz.

Jun Woo en önden gidip arka koltuğa yerleşti. Kang Jun da arkaya geçerken Rae Na öne yöneldi. Jun Woo:

-Yaa, ne diye öne oturuyorsun, burada yer var. Kang Jun'u camın kenarına iteleyerek kendisi kapı tarafına geçti ve kapıyı açtı:

-Gelsene be.

Hatta cevap beklemeden Rae Na'yı çekip yanına oturttu.

Han Kang Min arabayı çalıştırırken kendi kendine söylendi: "Bu Jun Woo'nun derdi ne ya.."

****

Eve varıp arabadan indiklerinde Jun Woo en öne geçti ve gidip zili çaldı. Kapı açılınca hızla içeri girdi ve alışıldık bir hareketle ayakkabılarını terliklerle değiştirip salona geçti. Salonda babasının yanında tanımadığı iki adam ve "hyung"u Jun Se vardı. Formaliteden de olsa eğilerek onları selamladı. Babası:

-Aa gelmişsin, ne zamandır göremedik seni buralarda, dedi ve ayağa kalkıp Jun Woo'ya sarılacakmış gibi ileri doğru geldi. Jun Woo belli etmeden geriye doğru çekildi ve:

-Evet baba uğrayamadım, şey, annem?

-İçerde...

Tae Sang oğlunun ona sarılmamasına biraz içerlemişti ama belli etmeden koltuğuna dönecekken Jun Woo'nun arkasından eve giren Rae Na ve Kang Jun'u farketti.

-Yoksa.. Kang Jun ve.. Rae Na?

-E-evet.

-Kocaman olmuşsunuz! Sizi görmeyeli ne kadar oldu? Ahi kaç yaşındaydınız, 2?

Rae Na merakla Kang Jun'un arkasından salona girince koltuklara yerleşmiş amcasıyla babasını gördü. Eğilip selamladı.

Tae Jung:

-Yaa hyung, yeğenlerimin bu kadar büyüdüğüne inanamıyorum!

Jun Woo:

-Y-y-yeğen?

-Durun, geçin bakaklım bir şöyle, Jun Se, sen de gel, dedi Tae Jung ve çocuklar karşılarındaki koltuğa yerleşirken Tae Jung da gidip "ağabeyler"inin arasına yerleşti.

Tae Kang:

-Rae Na, demiştim ya hani eski bir arkadaşım diye..

Tae Sang:

-Şey, Tae Jung bizim kuzenimiz oluyor. Yirmilerimize kadar beraber büyüdük hatta. Kardeşimiz sayılır.

Kang Jun şaşkınlıkla babasına baktı.

-17 yıldır tanımadığım bir-amcam mı var? Her şeyi geçtim, Jun Woo kuzenim mi oluyor şimdi benim, buna fena gülerim işte!

Kang Jun bir yandan gülerken diğer yandan da yanındaki Jun Woo'nun saçlarını karıştırdı:

-Ya, naber küçük kuzen? Oyy yanakların da ne güzelmiş hyungun bir defa makas alsın mı?

-Ne küçüğü be!

-Ben senden ay büyüğüm ya, Kang Jun bir eli Jun Woo'nun kafasındayken diğer elini de Rae Na'nın omuzuna attı:

-Sen de benim küçüğüm oluyorsun, e madem ailemiz kalabalıklaştı, aile bağlarımızı kuvvetlendirelim, bundan sonra bana oppa diyeceksin anlaştık mı? A bir de, bu eteğim niye bu kadar kısa bakayım senin?

Rae Na sinirle Kang Jun'a döndü, önce Kang Jun'u bakışlarıyla bir güzel ezdi. Hemen sonra, Jun Woo ve Rae Na aynı anda Kang Jun'un kafasına bir güzel geçirdiler.

Kang Jun:

-Aah, acıdı ama, şaka yapıyordum be şaka! Soğuk nevaleler sizi, aman, demezseniz demeyin, hıh.

Kang Jun küskün bir şekilde ellerini birbirine kavuşturup arkasına yaslandı ve somurttu. Tae Jung gülerek:

-Demek zaten yakındınız, harika oldu bu!!

O böyle mutlu bir şekilde çığırınca Rae Na'yla Jun Woo yine aynı anda öldürücü bakışlarını Tae Jung'a yönettiler.

Tae Kang ortamı sakinleştirmek istercesine:

-A, bir de, şey, Rae Na, ev işini hallettik gibi.

Rae Na siniri azıcık bile inmemiş bir şekilde babasına döndü. Bu ne ya, bir de Jun Woo'yla aile mi olacaktı, ne ailesi be?!

Rae Na:

-Hı, ne? Hallettin mi?

Tae Jung:

-Buraya taşınıyorsunuz?

-NE!

Tae Jung biraz mahcup bir şekilde:

-şey, sizi de bu yüzden buraya çağırdım zaten biraz, Jun Se, Jun Woo, artık eve dönmenizi istiyorum.

Bu defa şaşırma sırası Jun Woo'yla Jun Se'deydi. Bir ağızdan:

-N-nereye? Ne dönmesi?

Tae Jung:

-Şirket başkanlarınızla görüştüm, solo sanatçılar olduğunuz için tek yaşıyorsunuz, ailenizin yanında yaşamanızın sorun olmayacağını söylediler.

Jun Woo:

-Başkan böyle dedi diye onun dediğini mi yapacağım illa? Hayır, istemiyorum, dönmüyorum ben, söyleyecekleriniz bittiyse kalkıyorum artık.

O tam ayaklanacakken Jun Se kolundan tutup geri oturttu:

-Bekle.

Jun Woo sinirle Jun Se'ye döndü:

-Ne?

-Biraz kalsak, biraz, bir iki ay, sonra istersen döneriz.

-Ne? Kal sen, beni yokum.

Jun Woo kalkıp kapıya doğru giderken Jun Se de peşinden kalktı ve kolundan tutup salonun dışına götürdü,

-Ya, birazcık kalsan?

-Senin haberin var mıydı?

-Ne?

-Bu babamın bizi geri eve döndürmesi falan, haberin var mıydı?

-Şşey, annem, annem söylemişti..

-İyi sen kal o zaman.

-Jun Woo, annemin hatırı için bak, en azından bir iki ay kalamaz mısın? Bir ay bile mi olmaz?

Jun Woo omuz silkince, Jun Se:

-Tamam hadi annemi boşver, Rae Na.

-Ne olmuş ona?

-Jun Woo, kes şunu. Okulda Rae Na'ya nasıl yapıştığını gördüm, ona nasıl baktığının da farkındayım. Onun için kal burada.

-Rae Na da burada kalmamdan hoşlanmaz.

-Sen ne zaman başkalarını düşünmeye başladın  ki? Aksine Rae Na'nın istemediği bir şeyi yapmak hoşuna gider diye düşünmüştüm...

Jun Woo biraz duraksadı. Onun eviydi sonuçta, Rae Na istese de istemese de orada kalabilirdi.

Ama ilginç olan şuydu ki, Jun Woo'nun aklı karman çormandı. Rae Na'yı sürekli yanında mı görmek istiyordu? Yoksa dibinden ayrılmayarak onu sinir etmek mi?

Tamam tamam..

-Peki, iyi, ama sadece bir ay, tamam mı?

Jun Se kocaman bir gülümsemeyle:

-Tamam!!

---BÖLÜM SONU---

5 Ağustos 2013 Pazartesi

5.Bölüm

Tae Jun gözlerine inanamıyordu! Şaşkınlığın üzerinden atıp:

-Rae Na sshi??

Rae Na da aynı şaşkın tonda cevap verdi:

-Kang-Tae-Jun?
-Vay canına! Ne kadar oldu görüşmeyeli, 2 yıl? 3?
-Bi-bilmem. Yani, senin bu okulda olduğunu bilmiyordum aslında-
-Bir saniye, cidden, Kore'de ne işin var?
-Yeni taşındım.

Jun Woo'nun kıskançlık damarları alttan alttan kabarırken Min Hye ondan daha önce davrandı:

-Tanışıyor musunuz siz??

Kang Jun Se çekim ekibine döndü:

-Bence şimdilik bu kadar yeter. Artık toparlanıp çıkalım.

Yönetmen itiraz edecek gibi olsa da mecburen Jun Se'nin dediklerini uygulamak zorunda kaldı. Çekim ekibi yemekhaneden çıkarken Kang Jun Se kardeşiyle vedalaşmak bahanesiyle bir iki dakikaya geleceğini söyledi ve masaya geri döndü. Jun Woo:

-Ya, kameralar gitti işte, sen de gitsene.
-Gideceğim zaten, bir vedalaşayım demiştim sadece.

Eliyle masada oturanlara selam verip tekrar Jun Woo'ya döndü:

-Annem yarın akşam yemeğine eve gitmemizi istedi.
-Banane.
-Ya, annem istedi işte. Akşam yemeği alt tarafı. Yer gidersin.
-Neden durup dururken yemeğe çağırdı ki?
-Babam bir şeyler söyleyecekmiş.
-Baban söyleyince bana da iletirsin o zaman. Gelmiyorum ben.
-Babama ne zaman "baba" diyeceksin çok merak ediyorum. Onu bırak bari annemin hatırı için gel.
-Evet, dimi, benim annem sonuçta, onun hatırı için.
-Hıı, senin annen. Onun hatırı için.
-İyi, bakarız.

Jun Se gülümseyerek kardeşinin omzunu sıvazladı ve geriye dönüp yemekhaneden çıktı. O giderken yemekhaneyi doldurmuş fangörller topluluğu elbette çığlık çığlığaydı.

Jun Woo geri dönüp masaya oturdu.

-Yemeği rahat rahat yesek mi artık?

Min Hye:

-Benim iştahım kaçtı, sınıfta görüşürüz, dedi. Kalkıp hızlı hızlı uzaklaşırken Tae Jun da peşinden fırladı.

Rae Na:

-Min Hye'ın suratı neden asıldı? Yoksa Tae Jun'un anti fanı falan mı? Min Sup:
-Ne anti fanı, Tae Jun bizim çocukluk arkadaşımız. Aynı sitede büyüdük. Kang Jun:
-Geçen yıl Tae Jun Japonca albümü için Japonya'ya gidince araları bozuldu sanırım. Tae Jun hiç konuşmuyoruz diyordu. Hye Na:
-Acayip yakınlardı, her gören sevgili sanıyordu onları. Tae Jun gitmeden önce hiç haber bile vermeden gidince Min Hye da çok sinirlendi. Kang Jun:
-Hayır yani neden sevgili sanılıyorlardı ki? Sadece arkadaşlar, arkadaş. Min Sup:
-Ya! Ne arkadaşı. Tae Jun benimle arkadaş. Min Hye'dan hoşlandığına eminim! Kang Jun:
-Canım Tae Jun erkek, kanı kaynıyordur onun. Min Sup:
-Min Hye'ın ona karşı boş olduğunu nereden çıkardın? Jun Woo:
-Kang Jun.
-Efendim?
-Sanane.
-Ne?
-Min Hye'la Tae Jun'dan diyorum, sanane?
-Yok, yani, ben, ne bileyim, merak- Jun Woo ayağa kalkıp Kang Jun'un kafasını koltuk altına alıp saçlarını karıştırmaya başladı:
-Bence kıskanıyorsun sen kıskanıyorsun. Aigoo bizim Kang Jun'umuz büyümüş de kıskanmayı öğrenmiş!

Rae Na karşısındaki absürd görüntüye dayanamayarak bir kahkaha attı. Onu Hye Na ve Min Sup takip etti, kıpkırmızı olmuş Kang Jun da bozuntuya vermeden gülmeye başladı. Mae Jin ve Jun Woo zaten çoktan kopup gitmişti. Rae Na'nın daha ikinci günden arkadaş grubu mu vardı yani? "Muhteşem bir şeymiş" diye düşündü Rae Na.

***

Min Hye hızlı hızlı yürürken Tae Jun fanlarına görünmemeye çalışarak onu takip ediyordu. En sonunda yemek molası sağolsun bomboş kalan sınıfa girdiklerinde Min Hye sinirle:

-Ya! Kendi sınıfına gitsene sen! Jun Woo'nun sınıfına nakil oldun sanıyordum. Tae Jun:
-O nereden çıktı? Tabiki senin olduğun sınıfta kalıyorum.

Min Hye cevap vermedi. Sandalyesine iyice yerleşip kafasını sırasına gömdü. Tae Jun:

-Şey.. Konuşmayacak mıyız?

Min Hye cevap vermeyince Tae Jun sırasının yanına gidip dizlerinin üzerine oturdu. Ellerini yumruk yapıp havaya kaldırdı.

-Bak, kendimi cezalandırıyorum işte, özür dilerim Min Hye, gerçekten çok özür dilerim. Biliyorum sana haber vermem lazımdı gitmeden önce.

Min Hye yine cevap vermedi.

Tae Jun ellerini indirdi ama dizlerinin üzerinden kalkmadı. Bunun yerine biraz daha öne eğilip sıraya tutundu ve Min Hye'ı ilk Shrek filminden beri çok güldüren çizmeli kedi duruşuna geçti.

-Ya, Min Hye... Biliyorum, hatalıydım, çok çok çok çok çok özür dileriiim.

Min Hye kafasını kaldırıp Tae Jun'a baktı. Ama yine de ağzını açmadı. Tae Jun:

-Bak biliyorum kızgınsın, kızmakta haklısın da, söz bir daha böyle bir şey yapmayacağım, gerçekten bak, Japonya'dayken hep seni düşündüm biliyor musun? Hatta fan meeting'de bir kızı sana benzettiğim için peşinden bile koştum.

Min Hye:

-Madem hep düşündün, ne diye bir defa bile aramadın?

Tae Jun:

-Ben.. şey.. Bana kızgınsındır diye düşündüm..
-Madem sana kızacağımı biliyorsun, niye gitmeden önce haber vermedin? Hem haber vermediysen bile en azından oradayken bir defa da olsa aramalıydın.
-Biliyorum! Ama ne bileyim.. Yüz yüze görüşelim istedim sanırım.. Bak aslında program bir yıl daha uzatılacaktı ama ben seninle görüşebilmek için çabuk bitirdim

Min Hye sinirle ayağa fırlayıp bağırmaya başladı:

-E NE DİYEYİM ALLAH RAZI OLSUN O ZAMAN!! NE DEMEK BU YA! İKİ YIL OLACAKMIŞ DA ÇABUCAK GELMİŞMİŞ. YA BİR YILDIR AKLIN NEREDEYDİ SENİN KOSKOCA BİR YIL!! BANANE YA BİR YIL DAHA KALSAYDIN ŞİMDİ BİR DE KARİYERİNİ ENGELLEYEN KIZ MI OLACAĞIM YANİ?!

Tae Jun kalkıp önünde eğildi ve:

-Min Hye, ne desen haklısın biliyorum, gerçekten, ama gerçekten çok üzgünüm özür dilerim.

Tae Jun doğrulup Min Hye'a doğru ilerledi. Min Hye:

-YAKLAŞMASANA! SİNİRLİYİM ZATEN SANDALYEMİ FALAN KAFANA GEÇİRİRİM GÖRÜRSÜN!
-Ya Min Hye, sen bu kadar sinirli değildi ne oldu birden bire?
-Bak hala birdenbire diyor ya... Ne birdenbiresi 1 YIL 1!!

Tae Jun'un fanları çoktan kapıya toplanmış heyecanla kavgayı izlemeye başlamıştı. Hepsi aynı şeyi düşünüyordu: "Nasıl olmuştu da Min Hye'ı daha önce farketmemişlerdi? Programlarda, televizyonda, konserlerde, fan meetinglerde, Tae Jun'un çocukluk arkadaşım diyerek övüp durduğu kız bu muydu yani? Burada, burunlarının dibinde miydi?"

Tae Jun Min Hye'a sarılmak için bir hamle yaptı. Min Hye tabiki izin vermedi, biraz zorlanarak da olsa Tae Jun'u ittirdi. Fanlardan biri "Oppayı ittirdi oppamı ittirdi oo oppaa!! Öldürelim şu kızı!!!!" diye gerizekalı bir şekilde çığlık atınca Tae Jun nihayet koridorda birikmiş fanları farkedebildi. Gülümseyerek onlara döndü:

-Yok canım, ne öldürmesi ya ittirme falan da yok ortada, biz şey, şakalaşıyorduk biz

Min Hye'a dönüp yalvarırcasına baktı. Min Hye:

-Tabi yok, şakalaşıyorduk alt tarafı, Tae Jun:
-Tabi, en yakın arkadaşım sonuçta değil mi? ARKADAŞ, A-R-K-A-D-A-Ş.

Fanlar tatmin olmuşa benzemese de ders zilinin çalması üzerine tıpış tıpış koridoru boşaltmak zorunda kaldılar. Tae Jun:

-Biliyorsun hep böyle peşimize takılmıyorlardı, yeni geldim ya ondandır.

Min Hye:

-Konuşma benimle.
-Barıştık sanıyordum.

Min Hye cevap vermeden geçip yerine oturdu ve ders kitaplarını çıkardı. Tae Jun da şimdilik daha fazla üstelememeye karar vererek geçip en arkadaki sıralardan birine yerleşti. 1 yıldır özel öğretmenler tarafından evde eğitim görmüştü. Okulu gerçekten çok özlediğini farketti..

****

Rae Na, Hye Na ve Min Sup'un koluna girmiş, sınıfa doğru yürürlerken gülerek eski yaşamından bahsediyordu, aslında Amerika'daki yaşantısına bakınca burası da git gide daha eğlenceli bir yer haline geliyordu.

Hemen arkalarından onları takip eden Jun Woo, Mae Jin ve Kang Jun'sa "ellerinde olmadan" kulak misafiri oluyorlardı Rae Na'nın anlattıklarına. Jun Woo:

-Rae Na Amerika'da mı doğdu? diye sordu Kang Jun'a.

Kang Jun:

-Evet, daha önce bir kere bile Kore'ye gelmedi. Aslında hiç gelmezlerdi de, annesinin ölümünden sonra bayağı dışlanmış arkadaşları tarafından, amcam öyle anlatıyordu en azından.
-Annesinin.. Annesinin ölümü mü?
-Evet, 5-6 yıl önce. Nasıl öldüğünü bilmiyorum, kaza deyip duruyorlar ama bence öyle değil. Rae Na'nın Amerika'yı bu kadar severek anlattığına bakma, orada da rahat değildi aslında. Bence Kore'yi sevmemesinin tek nedeni burada da yalnız kalmaktan korkması sanırım.
-Arkadaşları ne diye dışlamış ki?
-Ya aslında annesi ölene kadar annesinin ailesinin de yardımlarıyla oradaki özel bir okula gidiyordu, annesi öldükten sonra amcam-ki neden hiç bilmiyorum- Rae Na'yı da alıp başka bir eyalete kaçmış, orada yeni bir okula yerleştirmiş. Ama ne bileyim eskisi gibi kimseyle arkadaş olamamış işte. Babam da bir kaç yıldır ısrar edip duruyordu buraya taşınmaları için, burada biz de yanlarında oluruz diye. En sonunda ne olduysa amcam kabul etti. Gerçi bence bu kadar çabuk gelmeleri çok şüphe uyandırıyor. Neden orada hiç toparlanmadan, sadece 2-3 bavulu alıp geldiler ki? Neyse neyse. Rae Na duymasın şimdi.

Jun Woo başını sallayıp önüne baktı. Ne kadar ilginç bir yaşamı vardı bu kızın...

***

Rae Na ucuz moteldeki odalarına girip içeriye bir göz gezdirdi. Babası gelmiş miydi acaba? Çantasını çıkarıp yatağım yanına koyarken babası banyodan çıktı:

-A, geldin mi? Nasıldı bugün okul?

Rae Na gülümseyerek cevap verdi:

-İyii
-Rae Na, yarın çıkışta beni bekle tamam mı, seni ben alacağım.
-Ne?
-Akşam yemeğine davetliyiz.
-Kime?
-Eski bir arkadaşıma.
-Kim?
-Seni çok tanıştırmak istediğim birisi. Gidince görürsün kim olduğunu.
-Yaa, niye şimdi söylemiyorsun?
-Sanki adını söylesem tanıyacak mısın? Gidince görürsün işte.
-Tamam ya.. Yiyecek ne söylesek bugün? Kurt gibi acıktım!

Tae Kang gülümsedi ve çekmecenin üzerindeki kartvizitleri karıştırdı. Pizza mı söyleselerdi ki acaba?

***

-Rae Na, ya biliyorum söz vermiştim de, biraz gecikeceğim ben, sana adresi mesaj atsam, kendin gidebilir misin? 2 otobüs zaten, sonra da azıcık yürümen lazım. Bekleme şimdi beni okulda.
-Baba... Neyse ya tamam gönder sen adresi ben bulurum.

Rae Na'nın somurttuğunu gören Hye Na yanına geldi:

-Ne oldu?
-Sorma. Bugün sözde babamın bir arkadaşına yemeğe gidecektik, babamın gelip beni alması gerekiyordu. Ama işi çıkmış kendin git orada buluşalım diyor. Ya ben nereden bileyim sokakları nasıl gideyim Allah Allah..
-Adrese bir bakayım.

Rae Na babasından gelen mesajı açıp telefonu Hye Na'ya uzattı.

-Benim istikametimde. Otobüse beraber bineriz, inince gideceğin yolu da tarif ederim. Kolay zaten. Ne diye hemen somurtuyorsun ya.
-Yok canım ne somurtması. E gidelim o zaman? Min Hye'la Min Sup nerede kaldı ya..

Hye Na ve Rae Na çoktan çıkmış, bahçenin kapısında ikizleri bekliyorlardı. En sonunda okuldan çıkmış sinirle kendilerine doğru gelen Min Hye'ı gördüler, neden sinirlendiğini anlamak için arkadan gelen Tae Jun ve Min Sup'u görmeleri yetti bile. Hye Na:

-A sahi, sen Tae Jun'la nereden tanışıyorsun?
-Şey, Amerika'dayken Tae Jun'un bir konserine gitmiştim, arkadaşım büyük fanıydı. Konserden önce acayip biçimde çişim geldi, ben de korumalara çaktırmadan sahnenin arkasına geçip tuvaletleri aramaya başladım
-Konser salonunda tuvalet yok muydu ki?
-Kızım biraz mantık, kulise yakın olan tuvaleti ünlüler kullandığı için en temiz olan tuvalet de orasıdır. Neyse işte, tuvaletten çıktım dönerken beni gördü, gözleri farkedince Asyalı mısınız falan dedi. Öyle tanıştık işte. Sonra o dönmeden önce bir iki gün daha görüştük ona Amerika'yı gezdirdim falan. Gerçi Astrid fanı olmasaydı kim olduğunu bile bilmezdim.
-Vaay, çok havalısın be Rae Na.

Rae Na gülümseyerek Min Sup'la Tae Jun'a el salladı. İkisi yanlarına varınca beraber sinirli sinirli önden giden Min Hye'ı takip ederek yürümeye başladılar.

Arkadaki siyah arabada ön koltukta Han Kang Min ve Mae Jin, arkada Jun Woo ve Kang Jun oturmuş Jun Woo'nun nazını bekliyorlardı.

Jun Woo heyecanla:

-AH! ÇIKTILAR ÇIKTILAR! Hyung, bak orada, görüyor musun, 4 kız bir erkek. Onların peşinden gidelim. Mae Jin şaşkınlıkla arkasını döndü:
-Rae Na'yı mı.. Takip etmek istiyorsun? Kang Min:
-Rae Na kim?
-Şu ortadaki, Tae Jun'un dibinde. Ya Jun Woo, noluyoruz?

Jun Woo onları hiç duymamış gibi yumruklarını sıkarak:

-Ya bu çocuk neden hep Rae Na'nın dibinde? Hem nereden tanıyor ki onu? Cidden şimdi gidip dalacağım ama! Acaba Rae Na'nın evi çok mu uzak? Hiii bir de tutup eve bırakmaya kalkmasın?! Kan çıkar valla kan!

Mae Jin ve Kang Min arkalarını dönmüş şaşkın şakın bakarlarken Jun Woo'nun yanında oturan Kang Jun da gözlerini kısmış söyleniyordu:

-Min Hye'ı neden hala sinirlendiriyo acaba? Hayır kardeşim olmuyorsa zorlamayacaksın.

Kang Min yeğenine baktı:

-Ya Mae Jin, bunların derdi ne?

Mae Jin omuzlarını silkti.

-Ne bileyim.

Tae Jun hemen ileride kızlardan ayrılıp arabasına yönelince Jun Woo tekrar heyecanla:

-Ya hyuuung, takip etsene, palli pallee..

Han Kang Min:

-Sırf  merak ettiğimden yapıyorum bunu bak..

Siyah minibüs hareketlendi ve kızların peşine takıldı.

--BÖLÜM SONU--


3 Ağustos 2013 Cumartesi

4. Bölüm

Rae Na az önce çarptığı adamın yüzünde tanıdık bir şeyler görmüş gibiydi ama ne olduğunu kestiremedi. Çabucak yemekhanede oturdukları masaya döndü. Jun Woo'nun karşısında oturan Kang Jun'un ve Min Hye'ın arasına oturmaya karar verdi. Jun Woo'nun yanından geçerken Jun Woo Rae Na'nın bileğini tuttu. Jun Woo:

-Burada oturuyordun, ne diye şimdi karşıya geçip onları sıkıştırıyorsun?

Masadakiler neden Jun Woo'nun birdenbire böyle davranmaya başladığını anlamamışlardı. Rae Na cevap veremeden Jun Woo yana kaydı, Rae Na'yı bileğinden çekip yanına oturttu. Rae Na kendi kendine mırıldandı "Noluyoruz ya.." Jun Woo:

-Bir şey mi dedin?
-Yemek servisi diyordum, ne zaman başlayacak? Min Sup:
-Dağıtıyorlar ya galiba, gidip alsak mı? Mae Jin direk atladı:
-Hadi beraber gidip alalım! Kang Jun:
-Tamam ya sakin ol, dedi gülerek.

Mae Jin ve Min Sup kalkıp yemekleri almaya giderken, yemekhanenin kapısındaki hareketlenmeyi farkettiler. Mae Jin bunun sebebini tabiki anlamıştı, Kang Jun Se gerçekten geliyor olmalıydı,

-Min Sup-ssi, aslında kalabalığın biraz dağılmasını mı beklesek, az sonra alırız.
-Şey, farketmez, dedi Min Sup ve tekrar eski yerlerine oturdular.

Mae Jin dibine yerleştiği Kang Jun'un kulağına eğildi:

-Yaa, Jun Se hyung geldi, ne yapacağız? Kang Jun:
-Nereden biliyorsun y- diyecekken Kang Jun Se'nin elinde mikrofon, peşinde çekim ekibi yanlarına doğru geldiğini o da farketti.

Jun Woo arkadaşlarının baktığı şeyi merak edip arkasını dönünce çok sevgili ağabeyini gördü. Kang Jun Se her zamanki gibi gülümsüyordu, yavaşça yanına geldi, Jun Woo'nun sinirle yumruğunu sıktığını farketse de hiç belli etmeden sunumuna devam etti:

-Jun Woo! Görmeyeli nasılsın?

Jun Woo arkadaki kayıt ışığı yanan kameraları farkettiğinden Jun Se'ye uymak zorunda kaldı, kalkıp "ağabey"ine karşılık verdi.


-Hyung! Ne işin var burada! Yoksa... , eliyle kameraları işaret etti, Paradise High mı??

Jun Se'nin gülümsemesi daha da genişledi.

-İnsanın kardeşi zekasını ağabeyinden alınca da bir başka oluyor be! Evet, Paradise High'dayız, hep alışkın olduğun şeyi yap ve kameralara el salla! Jun Woo gülümsedi:
-Ya hyung, geleceğini bilseydim ben de hazırlanırdım, neden önceden arayıp haber vermedin??
-Kardeşime sürpriz yapayım demiştim, kötü mü oldu?

Rae Na şaşkınlıkla ayakta kameraya el sallayan iki gence baktı. Min Hye alttan bacağını dürtünce ona döndü, Min Hye hafifçe öne doğru eğilip Rae Na'nın duyacağı biçimde fısıldadı:

-Kang Jun Se'yi de tanımıyordun değil mi sen? Rae Na başını hayır anlamında salladı. Min Hye devam etti:
-Paradise High'ın ne olduğunu da bilmiyorsundur tabi.. Rae Na yine başını salladı.. Min Hye:
-Paradise High bir reality show. Liseye giden idolleri konu alıyor. Genellikle daha büyük idoller sunar programı, ve sunucular her hafta değişir. Aman tanrım! Eğer bugün bizim okula geleceklerini bilseydim saçımı daha düzgün yapardım!

Kang Jun gülümseyerek Min Hye'a baktı:

-Niye bu kadar stres yaptın ki? Bence saçının şu anki hali de güzel. Min Hye heyecanla:
-Gerçekten miii??? Kang Jun gülümsemesini daha da fazla genişleterek:
-Geerçekteeeen.

Min Hye gülümseyerek sandalyesine iyice yaslandı, ve Rae Na'ya da aynı şeyi yapmasını işaret etti. Rae Na sandalyesine yaslanırken Jun Se ve Jun Woo selamlayıp kendilerini tanıtma kısmını geçmiş, Jun Woo ve "arkadaşları"nın oturduğu masaya yönelmişlerdi.

Jun Se:

-Jun Woo, bizi arkadaşlarınla tanıştırmayacak mısın? Jun Woo;
-Tabiki, Kang Jun ve Mae Jin'i hatırlıyorsun değil mi hyung? Jun Se ise az önce Jun Woo'nun kalktığı taraftaki Rae Na'yı farketmişti. Jun Se:
-Önce bayanlarla başlamak daha doğru olmaz mı Jun Woo? Jun Woo kızararak:
-Tabi şey.. Bu Rae Na, Park Rae Na. Yanındaki Song Hye Na, ve bunlar da yan sınıftan Jung Min Hye'la Jung Min Sup. Arkadaşlar, (özellikle arkadaşlar kelimesini vurgulamıştı) bu da benim ağabeyim Kang Jun Se (evet, ağabeyim kelimesi de aynı şekilde vurgulanmıştı) Jun Se:
-Sevgili kardeşimin arkadaşlarıyla da tanıştım sonunda. (Kameralara döndü) Şimdi de annemin isteklerini mi yerine getirsem? Kendisi Jun Woo için fazla endişeleniyor, arkadaşları hakkında iyice bilgi toplamamı istemişti benden. (Bu defa da Jun Woo'ya dönerek) Ne dersin, bir defa da arkadaşların kendilerini tanıtırlar mı bize? Jun Woo:
-Şey.. Bilmem ki..

Kang Jun öne atıldı:
-Tabiki tanıtırız, ama önce yemek yesek?

Jun Se tekrar gülümsedi:
-Ah tabi, ben size engel oluyorum değil mi şu an? Min Hye:
-Yok yok, ne engeli??
-O zaman, bir defalığına sizinle yesem sorun olur mu? Jun Woo:
-Yok canım ne sorunu, hyungnim gibi bir idol bizimle yemek yiyecek!

Yan masadan bir sandalye çekip oturması için Jun Se'ye uzatacakken Jun Se hızla geçip Rae Na'nın yanına oturdu, Jun Woo da mecbur sandalyeyi çoktan yerleştirdiği masanın başına geçti. Jun Se onunla beraber gelen çekim ekibi masaya yemeklerini getirirken mikrofonu heyecanla Rae Na'ya uzattı.

-Tamam, sizinle başlayalım, Rae Na-ssi, değil mi?

Rae Na gözlerini kısıp etrafına bir baktı. Nasıl manyak bir ortama düşmüştü böyle? Ne işi vardı ya böyle bir yerde? Reality showun okul saatleri işinde öğrencilerle ne işi vardı? KORE NEDEN BÖYLE BİR YERDİ? Tamam, yine de olay falan çıkarmayacaktı. Ses tonunu düzgünce ayarlamaya çalışarak:

-Evet, ben Park Rae Na. Jun Se:
-Aslına bakarsanız, ne zaman okula uğrasam Jun Woo'yu yalnızca Kang Jun ve Mae Jin'le beraber görüyordum. Bugün yanında bu kadar güzel bayanlar görünce şaşırdığımı belirtmeliyim doğrusu. Rae Na:
-Okula neden uğruyorsunuz ki? Siz de mi öğrencisiniz burada? Jun Se şaşkınlıkla:
-Şey, yok, Rae Na-sshi, siz, beni tanımıyor musunuz?

Rae Na yavaş yavaş sinirleniyordu. Ne diye sürekli "beni tanımıyor musun?" sorusuyla karşılaşıyordu ki? Hayır yani, tanımak zorunda mıydı? Ne sanıyorlardı ki kendilerini? Yine de tamam, sakin ol Rae Na, sakin ol.

-Aslında, şey, yurtdışından geldiğim için Kore'ye ve ünlülerine pek aşina değilim.

Bu arada Jun Woo olmayan bıyıklarının altından gülüyordu. Eğer Jun Se bu tarz sorular sormaya devam ederse, Rae Na aynı kendisine yaptığı gibi kısa sürede dayanamayıp patlardı. Jun Woo o anı görmek için ca atıyordu.

Jun Se ise kızın aksanındaki garipliğin sebebini öğrenmişti işte, yabancıydı demek.. Konuşmaya devam etti:

-Ah demek öyle, nereden geldin peki?

Rae Na Jun Se'nin bir anda sizli bizliden daha samimi bir konuşma tarzına geçiş yaptığını farketse de sesini çıkarmadı. Soruya karşılık verdi.

-Amerika.
-Amerika mı? Vay canına, e oradan sonra burası seni biraz boğmuş olmalı. Jun Woo'yla nasıl arkadaş oldun peki hemen, yoksa onu Amerika'dayken de tanıyor muydun?

Jun Woo'nun suratındaki ibne gülüşü bir anda yerini kocaman bir somurtmaya bıraktı. Rae Na:

-Yok hayır, aslında çok da yakın değiliz. İlk defa Hye Na'yle tanıştım, onlar da aynı sınıfta oldukları ve yemekhanede başka boş masa olmadığı için aynı yere oturduk. Arkadaş sayılmayız yani.

Jun Woo daha da somurttu. Arkadaş bile sayılmazlardı demek?

Jun Se:

-Arkadaş değilsiniz yani, o zaman ben sizin zamanınızı boşuna mı alıyorum?

Çekim ekibi komik bile sayılamayacak bu şeye güldü. Rae Na ters ters bakarken çocuk espri mi yaptı onu anlamaya çalışıyordu. Jun Woo araya girdi:

-Rae Na arkadaş sayılmayız da ne demek? En basitinden sıra arkadaşıyız bir defa! Rae Na bu olayı uzamasını istemiyordu. Ne diye bir tek kendisiyle konuşuyorlardı ki? Jun Woo'nun asıl arkadaşları diğerleri değil miydi? Rae Na:

-Tabi canım ne kadar yakınız ki şunun şurasında. Bence Jun Woo'yu asıl kendi arkadaşlarına sorun, eliyle Mae Jin ve Kang Jun'u işaret etti. (tabi o konuyu kendinden uzaklaştırmaya çalışınca Min Hye masanın altından Rae Na'ya iyi bir tekme sallayıp Rae Na'nın "manyak mısın ne güzel senle konuşuyorlar!" olarak algıladığı ölümcül bakışlarından gönderdi.)

Jun Se de üstelememeye karar verdi ve tekrar Jun Woo'yu döndü:

-Bu arada, Tae Jun bugün Japonya'dan dönüyor değil mi? Jun Woo:
-Bilmem, öyle miymiş? Jun Se:
-Tae Jun'la arkadaşsınız sanıyordum. Jun Woo:
-Tabiki arkadaşız! Ama biraz meşgul sanırım, en son geçen yıl Japonya'ya giderken görüşmüştük. Bugün mü dönüyormuş?

Jun Se cevap verecekken konuşması bölündü:

-Aslında döndüm bile, ben de her yerde seni arıyordum Jun Woo. Jun Se hyungun da burada olduğunu bilmiyordum.
-Tae Jun!

Tae Jun çekim ekibini selamlarken yanyana oturan Kang Jun ve Min Hye'ı gördü. Hiç düşünmeden gidip Kang Jun'a kayması için işaret verip aralarına oturdu:

-Kang Jun-ah! Uzun zaman oldu, hiç mi özlenmedim buralarda?

Min Hye eski arkadaşına ters ters bakarken Tae Jun karşısında oturan kızı farketti.

Yoksa.. 2 yıl önce tanıştığı bir arkadaşına ne kadar da benziyordu. Mümkün müydü ki? Sessizce:

-Rae Na?

Rae Na da aynı şeyleri düşünüyordu aslında, şansa bak, diye geçirdi içinden..

Kang Tae Jun.


Bitiş-